Farsi         Arabic         Turkish         French         English        Photo Galeri



Mansur Hikmet Kimdir?


Hamid Taghvai


Büyük Marksist düşünür, Komünist-İşçi Partisi’nin ve işçi-komünizmi hareketinin lideri Mansur Hikmet’in (Jubin Razani) yaşamı bu hareketin ve partinin tarihinin herhangi bir uğrağından, inişleri ve çıkışlarından ayrı değildir. Bu, hem bir biyografi hem de İran’da Devrimci Marksizm’in ve işçi-komünizmi hareketinin tarihidir.

Jubin Razani 1951’de Tahran’da doğdu. İlk ve ortaokulu Tahran’da, yüksek öğrenimini Şiraz Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde tamamladı. 1973’de lisansüstü çalışmalarına devam etmek amacıyla Londra’ya gitti. Bu sırada Marx’ın Kapital’ini ve diğer çalışmalarını okumaya döndü. Marksizm’de onun eleştirel, dinamik ve soruşturan zihni varolan insanlıkdışı ve adaletsiz dünyanın gerçeğine ve onu dönüştürme yoluna ilişkin sorularına yanıtlarını buldu. Genç Jubin’in derin ve uzlaşmaz hümanizmi ve özgürlük aşkı Marx’ın kapitalizmi radikal eleştirisiyle birleşti. Böylece, Mansur Hikmet ve Mansur Hikmet’in Marksizm’i doğdu. Bu Marksizm’in varolan Marksizm ile hiç bir kanbağı yoktu. Rus ve Çin komünizmleri, gerilla savaşı hareketi, Sosyal Demokrasi ve Troçkizm, bütün hepsi Mansur Hikmet komünizminin eleştiri konusu oldu. Marksizm’in bu çarpıtılmış yorumlarına karşıt olarak, o doğrudan Marx’tan yola çıktı ve Marksizm’e hümanizmini ve radikalizmini yeniden kazandırdı. Hikmet’in Marksizm’i nasyonalizmin, dinin, demokrasinin, liberalizmin ve reformizmin acımasız bir eleştirisiydi. Bu görüşlere emili sol eğilimler bu keskin eleştiriden kurtulamadılar. Marksizm’i varolan sistemi reforme etmenin reçetesine indirgemiş bir sol bu canlandırılmış Marksizm tarafından eleştirildi.

1979 İran Devrimi ve Devrimci Marksizm’in Doğuşu

Günümüzde İran’da Marksizm’in klasikleri arasında değerlendirilen Mansur Hikmet’ın erken yazıları, 1979 İran Devrimi’nin öne çıkarttığı sorunlarla ilgilenir. Devrim geleneksel solun düşüncelerini sokaklarda eleştirdi ve yadsıdı. Gerilla hareketi, Maoizm ve Tudeh-izm teorileri toplumsal devrimci pratikle eleştirildi ve yadsındı. Ancak, işçilerin hareketi ve devrimci sol bağımsız bir teorik bayrağın yükseltilmesini gereksiniyordu. Hikmet’in erken yazıları bu gerekliliğe bir yanıttı. Dolayısıyla, sol hareket ve işçi önderlerince hızla benimsendi.

İran’da geleneksel solun farklı kollarının bütünü İran’da kapitalizmin azgelişmişliğine itirazları temsil etmekteydi. Hatta, bazıları İran ekonomisinin feodal ya da yarı-feodal dolayısıyla da İran burjuvazisinin belli kesimlerinin ilerici ve devrimci olduğuna inanmaktaydı. İran’ın kapitalist bir ülke olduğuna inanan Halkın Fedayi Gerillaları ya da Tudeh Partisi gibi örgütlerin öne sürdüğü görüşlerde burjuvazinin belli kesimleri ile küçük burjuvazi ilerici ve devrimci olarak değerlendiriliyordu. Farklılıklarından bağımsız olarak geleneksel solun bütün örgütleri gerçekte kapitalist sömürünün kendisine değil en fazlasından kapitalizmin eksikliklerine itiraz eden bir hareketi temsil etmekteydi. O dönemde Marksizm’in bayrağını temsil eden güç Hikmet’in işçi-komünizmini geliştirirken gösterdiği gibi aslında anti-Şah nasyonalist-dini hareketin sol kanadıydı ve işçilerin hareketiyle ve işçi-komünizminin kapitalizm eleştirisiyle hiçbir ilgisi yoktu. Bu olgu açıkça yalnız onların komünizme ve kapitalist sömürünün komünist eleştirisiyle ilişkisizliklerinde değil aynı zamanda toplumdaki devrimci durumun öne çıkarttığı bütün toplumsal ve siyasal sorunlara karşı davranışlarında da gözlemleniyordu. Bu solun işçilerin hakları ve istemleri, medeni haklar, kadın özgürlüğü, dinin aktif eleştirisi, nasyonalizmin aktif eleştirisi ve hatta insanların büyük çoğunluğunun acil refah taleplerine ilişkin söyleyecek sözü yoktu. Bu solla varolan sorunun teorisi değil işçi olmayan idealleri ve bakış açısı olmasına rağmen İran’da Marksizm’in ilk olarak teoride onunla hesaplaşması gerekiyordu. Gerçek bir işçi-komünisti hareketi örgütleyebilmek için Marksizm’i işçi-olmayan politikaların ve ereklerin molozundan kurtarmak gerekliydi. Bu, İran işçi sınıfı dev bir devrimci mücadeleye girdiğinden acil bir gereklilik kazandı. Bu devrim bağlamında işçi hareketi kendi, bağımsız teori ve politikasına ihtiyaç duyuyordu. Marksizm ve komünizm işçi hareketine döndürülmeliydi. Hikmet bu tarihi gerekliliği doldurdu.

1979-1982 süresince yazılarında Hikmet şaşırtıcı bir berraklık, tutarlılık ve bakışla sözde ilerici nasyonalist burjuvazinin bir mit olduğunu, “raison d’être”i İran işçi sınıfından süper-kar elde etme olan İran’daki kapitalist sınıfın bütününün Şah’ın diktatoryal rejiminden çıkarı olduğunu gösterdi. İran’ın kapitalist bir toplum olduğunu kanıtladı. İran’da özgürlük yolunun işçilerin kapitalizme karşı mücadelesine kaçınılmaz biçimde bağlı olduğunu, neden dini, liberal-dini ve nasyonalist güçlerin bu yola götürmeyeceğini gösterdi. Yazılarında kurtuluş, özgürlük ve eşitliğin anlamlarını açıkladı ve bunları kazanmanın yolunu gösterdi. Bu dönemdeki bütün yazılarında özellikle “Ulusal ve İlerici Burjuvazi Miti”, “İran’da Tarım Sorununun Emperyalist Çözümünden Sonra Köylü Hareketi”, “Felaket Perspektifi ve Devrimin Yeniden Yükselişi”, “Marksist Bunalım Kuramına Bir Bakış ve Bağımlı Kapitalizm Konusunda Bazı Çıkarımlar”, ve “İran Halkçı Sosyalizminin Üç Kaynağı ve Ögesi”nde işçi-olmayan solun bütün teorik sistemini bozuma uğrattı ve İran’da Devrimci Marksizm olarak bilinen bütünlüklü, radikal Marksist sistemin temellerini attı. Bu dönemdeki siyasal makalelerinde “Burjuva-Emperyalist Karşı-Devrimin İki Kanadı”, “Halkçı Sosyalizmin Gerçekleşme Kavgası”, “Savaş, Kuram ve Savaş Kuramı” ve “Popülizm Çıkmazda” aslında Devrimci Marksizm’in teorilerinin yeni İslami rejimi analiz etmede ve aynı zamanda geleneksel solun rejime karşı benimsediği tutarsız, uzlaşmacı politikaları eleştirmede uygulanmasıydı. Bu yazılar öteki sınıfların, yeni kurulan bir rejimin ve işçi-olmayan yarım muhalefetinin ele geçirdiği bir devrim bağlamında sosyalist işçilerin bayrağı, iddianamesi oldu.

Hikmet’in yazıları açık, keskin, bütünlüklü ve derindir. Yazı stili akıcı ve canlıdır. Konusu en soyut teorik sorunlar olduğunda bile anlaşılırdır. İçerikleri gibi yazı stili de İran’ın siyasal edebiyatında görülmemiştir.

Devrimci dönem boyunca İran toplumu bir keskin dönüm noktasından bir diğerine geçiş yapan kargaşa içindeydi. Devrim adına iktidara gelen İslami gerici hükümet işçileri ve halkın devrimci hareketini bastırma yolunda her durumda bir adım daha ilerliyordu. Nasyonalist-dinci güçler hükümeti kendi haline bırakmışlar, aynı zamanda geleneksel sol da yeni hükümeti değişik ölçülerde savunuyor ya da hiçbir biçimde ona karşı durmuyordu. Bu koşullarda devrimi ve işçilerin hareketini teorik ve siyasal düzlemde Mansur Hikmet’in Devrimci Marksizm’i temsil ediyordu. İran-Irak savaşı, Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin işgali, Türkmen Sahra hareketi, Kürdistan’daki hareket, rejimin kadınlara, işsiz işçilere, üniversitelere, işçi konseylerine saldırısı vb. dönüm noktalarında ve rejim içindeki kanatların mücadelesinde işçilerin ve diğer devrimci güçlerin mücadelesini yönlendiren ve gerçeği veren Hikmet’in bu gelişmeleri Marksist analiziydi. Devrimci Marksizm Marx’ın kapitalizmi derin eleştirisinin ve aynı zamanda da İran’da sürmekte olan devrimin öne çıkarttığı çok yönlü sorunların ürünüdür.

Devrimci Marksizm’in önemi İran’la sınırlı değildir. Hikmet’in görüşleri özgündür ve dünyadaki Marksist akımlar arasında yaygın olan görüşlerin karşısındadır. Popülist sosyalizm eleştirisi yalnızca Rus komünizmi, Çin komünizmi, gerilla savaşçılığı gibi onun uluslararası kutuplarının teorik sistemini bozuma uğratmakla kalmayıp İran’da temsil edilmeyen olumlu olarak Marx’ın kapitalizm eleştirisine değindiği ve sosyalizmi vurguladığı kadarıyla Troçkizm ve Sosyal demokrasiyi de hedef aldı. Onun Devrimci Marksizm’i İran devriminin toplumsal sorularını ve sorunlarını işçinin sermaye eleştirisi perspektifinden analizi dolayısıyla uluslararası bir karaktere sahiptir. Yalnızca İran’daki kapitalizmi değil Batı Avrupa’daki ve ABD’deki en ileri biçimlerini de eleştirdi. İran işçileri için istediği sömürüden kurtulma, özgürlük ve eşitlik dünyadaki işçilerin de istekleridir. Görüşlerine konusundan bağımsız olarak uluslararası karakterini veren onun duruş noktası ve yöntemidir. Devrimci Marksizm Farsça ve İran Devrimi’ne ilişkin olarak yazılmıştır ancak Marx’ı çağdaş dünyaya geri getirmiştir.

Pratik Mücadele Alanında Devrimci Marksizm

Devrimci Marksizm yalnızca teorik bir eğilim değildi. Başından itibaren ve Hikmet’in yazılarının yayınlanmasına paralel olarak o ve yoldaşları güncel toplumsal devrimci gelişmelere etkin müdahaleyi örgütleme çalışması yürüttüler.

1979’da Hikmet ve birkaç yoldaşı Sahand adlı bir komünist çevre, sonrasında Komünist Militanlar Birliği’ni (KMB) oluşturdu. KMB, Sosyalizme Doğru (Be Su-ye Sosyalizm) isimli bir derginin yayınına başladı. Hikmet’in kapsamlı yazılarını içeren Sosyalizme Doğru’nun yayınlanması komünist devrimcilerın ve işçi hareketi önderlerinin en ileri kesimlerinin Devrimci Marksizm’e ve KMB’ne kazanılmasıyla sonuçlandı. Devrimci Marksizm’in erken pratik faaliyetleri arasında şunlar yer almaktaydı: İşşiz işçilerin sürmekte olan mücadelelerine katılma ve İşşizliğe Karşı isimli örgütleyici gazetenin yayınlanması; İslami karşı-devrimin medeni haklara saldırısına karşı protesto eylemleri örgütleme ve aynı zamanda geleneksel solun bu hakları yalnızca “halk” için istemesine karşıt olarak herkes için koşulsuz siyasal ve medeni haklar için ajitasyon; rejimin zorunlu örtünmeyi, hicabı dayatmasına ve solcu güçlerin “şehirli kadınların” protestolarını savunmaya değer bulmamasına karşı kadın haklarının savunulması; işçi önderleri arasında Kapital okuma gruplarının örgütlenmesi ve İşçi Konseyleri için ajitasyon.

Komünist bir programın hazırlanması ve komünist partinin inşası KMB’nin oluşumundan itibaren gündemindeydi. Bu erken dönemdeki faaliyetinin ana yönü hedeflerini ve politikalarını bir program çatısında ilan etmeyi ne istediklerinden ne de bu kapasiteleri olduğundan diğer sol örgütlerin programa sahip olmanın önemini kavramasını sağlamaktı.1980’de Hikmet üyelerin oyuna sunulan ve sonrasında örgütün programı olarak yayınlanan KMB’nın programını taslaklaştırdı. Program işçi sınıfının sosyalist ereklerini, istenilen devletin karakteristiklerini, işçi sınıfının kendisi ve genel olarak bütün halk için acil taleplerini formüle etti.

Hikmet’in düşüncesinin karakteristik bir özelliği reform ve devrim arasında kurduğu ilişkiydi. O, kapitalist toplumu devrimcileştirme ve insanlığı bütün siyasal, sosyal ve ekonomik zincirlerinden kurtarma mücadelesi veren idealist, kararlı ve uzlaşmaz bir devrimciydı. O aynı zamanda insanların yaşamında en ufak bir iyileşmenın değerini anlamış ve bunun için mücadele etmiş devrimci bir pratisyen, pratik bir önderdi. Onun düşünce sisteminde yalnızca reform ve devrim arasında bir çelişki olmamakla kalmayıp bir ve aynı mücadelenin iki ayrılmaz veçhesi olarak görülüyordu. “Devrimcilik”lerinden dolayı herhangi bir değişikliği kapitalist toplumda ya imkansız gören ve ellerini işçi sınıfının gündelik mücadelesiyle kirletmemeyi tercih edenleri ve de ellerini sosyalizmden tamamen yıkamış ve bütün ideallerini kısmi reformlarla sınırlamış olan Avrupalı sosyal reformistleri eleştirdi. Hikmet, farklı türden bir Marksist idi. Hem kapitalizmin yokedilmesini hem de aynı zamanda sistem içinde işçi sınıfının ve genel olarak insanların durumlarında daha da ileri gelişmelerin gerçekleşmeşini istiyordu. Reform ve devrim arasındaki ilişkinin bu kavranışı çarpıcı biçimde bütün yazılarında ve özelde KMB’nin programında açıktır. Program kapitalizmin yokedilmesini ve sosyalizmin kurulmasını acil bir hedef olarak ilan ederken somut, acil talepler nüfusun bütün kesimlerinin durumunun iyileştirilmesini hedefliyordu. Bu istemler için mücadeleyi hem insanların yaşamlarını iyileştireceğinden hem de işçi sınıfının sosyalizm mücadelesini kolaylaştıracağından acil gündemi olarak görmekteydi. Bu bakış, yazdığı bütün parti programlarında, şimdiki Komünist-İşçi Partisi programına kadar yer almaktadır.

KMB programının yayınlanması herkesin dikkatini çekti. Sol örgütler ya “reformist” ya da “çok solda” ve “Troçkist” bularak reddettiler. Ancak, kısa sürede onların saflarında popülarite kazandı. İslami parlamentonun bir üyesi “karşı-devrimci küçük gruplardan biri”nin programı diye adlandırdığı programı insanların beklentilerini yükseltecek “hayali ve imkansız” istemleri ileri sürdüğünden tehlikeli olarak nitelendirdi. Endişeleri doğrulandı. “Tehlikeli” programın bir bölümü -koşulşuz ifade, örgütlenme vb. özgürlüğü ve dinin devletten ayrılması- birçok muhalif örgütlenmenin bile benimsediği genel, kitlesel istemlere dönüştü. Hikmet’in programının bir bölümü artık İran İslam rejimine karşı mücadelelerinde insanların bayrağı olarak görünmektedir.

Devrimci Marksizm’in görüşlerinin etkisi toplumda büyük ölçüde arttıkça sol örgütler, fraksiyonlar arasından KMB’ne sempati duyanlar olmaya başladı. Ancak, Devrimci Marksizm’in etkisinin büyümesinde dönüm noktası Kürdistan Devrimci Emekçiler Örgütü’nün (Komala), Kürdistan’da yeni rejime karşı insanların silahlı, radikal mücadelesine önderlik eden gerçek bir kitle örgütünün ona çekilmesiydi. Popülist bir örgüt olan Komala Kürdistan’daki kitle mücadelesinin öne çıkarttığı gündelik, somut sorunlarla karşılaştığında çıkmaza girdi. Popülist görüşlerinin yalıtılmışlığının farkına vardı ve ileriye gitmenin çözümünü Devrimci Marksizm’de buldu. Hikmet, “İran’da Toprak Sorununun Emperyalist Çözümünden Sonra Komünistler ve Köylü Hareketi” ve “Ulusal, İlerici Burjuvazi Miti” yazılarını Kürdistan’daki sol devrimcilerin karşılaştığı sorunlara ilişkin yazmış gibidir. Sonunda, Komala resmen Nisan 1981’deki ikinci kongresinde KMB’nin görüşlerini ve politikalarını benimsedi. Birkaç ay sonra Komala önderliğinin bir bölümü Tahran’da KMB önderleriyle buluştu. Aynı yılın yazı boyunca o zaman bu ismi almamış olan ve örgüt içinde Nadir olarak bilinen Mansur Hikmet Kürdistan’a gitti ve Komala’nın iç tartışmalarına katıldı. Komala önderliği ve kadroları kısa sürede bu samimi, esprili ve alçakgönüllü insanın, Nadir’in yalnızca teori alanında değil Kürdistan’daki devrimci hareketin pratik sorunları üzerine yanıtlarında da özgün, altüst edici ve yol gösterici görüşleri olduğunu farkettiler. O yıl Kürdistan’a bir kez daha gitti. Sonunda Nisan 1982’de, İslami rejimin sol devrimcilere kitlesel saldırıya geçtiği zaman Hikmet ve KMB’nin geri kalan önderliği Kürdistan’ın kurtarılmış güvenli bölgelerine geri çekilmeyi kararlaştırdı.

İran’ın yakın tarihinde 20 Haziran 1981 genel olarak siyasal gelişmelerde ve özelde sol hareketin tarihinde bir dönüm noktasına işaret eder. Bu noktaya kadar devrimi tamamen yenilgiye uğratma çabalarında başarısız olan yeni rejim vahşiliğinde ve caniliğinde yakın tarihte görülmemiş ölçekte geniş kampsamlı, kanlı, baskıcı bir saldırı başlattı. Devrimci Marksizm’in sol hareketteki yayılması böylece kesintiye uğradı. Şubat 1979 ve Haziran 1981 arasındaki dönemde devrim adına iktidara gelmiş devrim-karşıtı bir rejime karşın devrim sayesinde toplumda Hikmet’in temsil ettiği Devrimci Marksizm’e büyüme ve güç toplama fırsatı veren yarı-demokratik bir iklim vardı. Aynı dönemde diğer taraftan geleneksel sol çökmeye başladı. Tudeh Partisi, Ekseriyat (Fedai Çoğunluk), Üçüncü Dünyacı Maoistler ve Troçkistler rejimin şu ya da bu kanadına katıldılar. Krize giren Peykar ve Razmandegan gibi popülist-sosyalist örgütler Komala gibi çıkmaz sokağa girdiler. Popülist-sosyalizm bütün biçimlerinde yalıtılmışlığını açığa vurdu ve İran devrimci sol hareketinin bütününde Devrimci Marksizm’in büyümesine yol verdi. 20 Haziran 1981’de başlayan saldırı bu eğilimi duraklattı ve komünist partinin kuruluş sürecini sadece daha zorlaştırdı ve uzattı ancak engellemeyi başaramadı. Sürecin tamamlanışına giden yol devrimin hala yaşadığı Kürdistan’dan geçmeliydi. Aynı dönem boyunca KMB Komünist İşçi siyasal derginin yayımına başladı. Mansur Hikmet adı ilk defa bu yaının dördüncü sayısında komünist partinin kurulmasının ön gereklilikleri üzerine bir söyleşide göründü. O zamana kadar İran solundaki gelenekleri izleyerek yazıları isimsiz yayınlanmaktaydı. Makalelerin yazarının imzasıyla yayınlanması onun, liderleri kural olarak çehresiz olan İran’ın geleneksel solunun pratik yöntemlerinin eleştirisinin sonuçlarından biridir. Sosyalizme Doğru’nun 5. sayısında Şubat 1982’de Mansur Hikmet İran solundaki bu geleneksel çehresizliğin bir parti yöntemi, bizim hareketimizin bir yöntemi olarak alınamayacağını açıkladı. Hareketimizin önderleri, düşünürleri ve yazarları örgüt ve toplum içinde tanınabilsin ki sonuçta eleştirilebilecek veya benimsenebilecek belirli bir düşünce ve eylem çizgisi oluşturabilelim diyordu. Kapalı kapılar ardındaki önderlik anlayışını reddetti. İşçi şınıfının önderlerini ve sahte önderlerini kolayca tanıyabilmesini savundu. Bu argüman aslında daha kapsamlı bir tartışmanın, on beş yıl sonra İran Komünist-İşçi Partisi’nde açıkladığı “Parti ve Kişilikler”in bir bölümüdür.

İran Komünist Partisi’nin Kuruluşu

Partinin inşasının gerekliliği Hikmet’in zihninde ve KMB’nin gündeminde baş öncelikti. İşçi olmayan solun düşünce çerçevesinde komünist partiyi örgütlemek diğer birçok Marksist pratik sorunda olduğu gibi şifreli, çözülmez sorunlara dönmüştü. Temelde parti inşasına ilgisizdiler. Bu açıdan teorileri herhangi bir koşulda parti kurmanın neden mümkün olmadığı ve sonuçta birisinin böyle yapmasına neden izin verilmediğini gerekçelendiren bir dizi görüşten başka bir şey değildir. KMB içinse bu yaşamsal acil bir görevdi.

1982’nin sonbaharında KMB’nin ilk kongresi Kürdistan’ın kurtarılmış bölgelerinde toplandı. Bu kongrede Hikmet popülist-sosyalizm eleştirisini pratiğe uyguladı ve olumlu olarak komünist çalışma yönteminin temellerini belirledi. Bu, gerçekte KMB’nin komünist parti inşasına doğru ilk pratik yönelişidir. Parti programının ilk taslağını yazdı. Ondan sonra oylamaya sunuldu ve hem KMB hem de Komala örgütleri tarafından benimsendi.

1982 kışında sonradan Kuzey semineri olarak anılan Kürdistan’daki bir seminerde Hikmet parti teorisi ve İran solunun somut koşullarında partiyi kurmanın somut yolları üzerine tezlerini sundu. Bunlarda “birleşme teorisi” gibi geleneksel solcu görüşleri eleştirdi. Komünist partiyi işçi sınıfının teoride, politikalarında ve pratikteki bağımsızlığının vücut bulması olarak tanımladı ve Devrimci Marksizm’in partiyi örgütleme görevini acil gündemine koyması gerektiğini ifade etti. Bu, İran Komünist Partisi’nin inşasının altında yatan bakış açışıdır.

Eylül 1983’te KMB, Komala, diğer örgütlerin Devrimci Marksist fraksiyonları ve bağımsız Devrimci Marksistler sonunda İran Komünist Partisi’ni kurdu. Bu, İran’da sol hareketin tarihinde tarihi bir edim, belirleyici dönüm noktasıydı. İran işçi sınıfı böylece ilk defa bağımsız programını temsil eden, sosyalizmi acil hedefi olarak ilan eden bir partiyle silahlandı. Gerçekleştirildiği özel koşullardan dolayı komünist partinin kuruluşu ayrıca Devrimci Marksizm ve genel olarak sol hareket için önemli bir kazanımdı: Haziran 1981’den sonra devrime ve devrimcilere vahşi saldırılar durmaksızın devam ederken ve komünistler kendilerini büyük ölçüde kıstırılmış ve ümitleri İran’ın diğer kesimlerinde daha da karanlık iken Devrimci Marksizm yalnızca yenilgiye uğratılamamakla ve susturulamamakla kalmayıp Kürdistan’da partiyi kurdu ve yeni açılmış geniş bir cephede karşı saldırı sürecini başlatmış oldu.

Tek başına komünist partinin kuruluşu haberi bile sol harekette güçlü bir umut, cesaret ve özgüven dalgası başlattı. İdam bıçaklarının altında tutsak edilmiş komünistlere ve devrimcilere ulaştı ve onları canlandırdı. Birbirlerini kutluyorlardı. Komünist partinin kuruluşuyla Devrimci Marksizm İran sol hareketinin tarihinde yeni bir bölüm açtı ve onu yeniden canlandırdı.

İran Komünist Partisi’nde Hikmet’in her konuda, silahlı mücadeleden siyasal ajitasyon ve propagandaya, nasyonalist parti ve güçlerle ilişkilere kadar söyleyecek özgün şeyleri vardı. İşçileri örgütleme ve şehirlerde mücadeleyi ilerletme, kırda silahlı mücadelenin aşamalarını ve hedeflerini belirleme, Peşmerge güçlerinin örgütlenme biçimi, siyasal ve askeri turlar (Gaştlar), kurtarılmış bölgelerde köy sakinlerinin yaşam koşullarında iyileştirmeler, kadınları Peşmerge olarak örgütlemek ve örgüt içinde her yönden onların eşit haklarını sağlamak vb. üzerine kararlar ve eylem planları hazırladı. “Kürdistan’da Emekçilerin Temel Hakları” isimli bir bildirgede onların temel haklarını ve refah istemlerini ifade etti. Bu bildirgenin yayınlanması pratikte nasyonalist mücadele geleneklerini, herhangi bir biçimde insanların hakları ve istemlerinden yoksun olan gelenekleri eleştirme yolunda başka bir adımdı.

Hikmet’in silahlı mücadele alanında oynadığı başat rol onun çalışmalarını okuyanlara açık olmayabilir. Kürdistan’da silahlı mücadelenin nasyonalist geleneklerinin derin bir eleştirisini üretti ve bütün partinin mücadelesinin bir parçası olarak işçilerin şehirlerdeki mücadelelerinin yanı sıra devrimci savaş stratejisini formüle etti. Peşmerge gücünü Kürdistan’daki işçi sınıfı hareketinin askeri kanadı olarak tanıdı ve böyle bilinmesini sağladı. Geleneksel mücadele yöntemlerinin çıkmaza girdiği çoğu durumda onun görüşleri yenilikçi ve çok etkiliydi. 1985’te Komala’nın Beşinci Kongre’sine sunduğu yönerge buna bir örnektir. Silahlı mücadele alanı ciddi biçimde sınırlanmışken ve geleneksel yöntemlerin kullanılması maceracılığa ya da pasifizme yol açıyorken onun yönergeleri Komala’yı gerçekçi, uygulanabilir ve ilerici askeri bir stratejiyle silahlandırdı.

Hikmet’in karakterinin yazılarında fark edilmeyen başka bir boyutu derin insancı ilerici yapısıdır. Kürdistan’daki açık, gizli olmayan mücadele koşulları önemli sayıda Peşmergeye ve parti üyelerine onu yakından tanıma fırsatını verdi. Takma ismi Mansur Hikmet’i benimsedikten sonra bile herkes tarafından sevgiyle Nadir veya Kaak (kardeş) olarak çağrılan Hikmet yaklaşılabilen, alçakgönüllü, samimi bir kişiydi. Hiyerarşi, resmiyet, ünvanlar, övgü vs.den nefret ediyordu. Birçok olağanüstü yeteneğine rağmen kendini beğenmiş değildi. Herkesi kendi eşiti olarak görür ve öyle davranırdı. Esprili, şakacı ve rahatça herkesle arkadaş olur ve bütün arkadaşlarıyla şakalaşırdı. Mitinglerde ve toplantılarda argümanlarını mümkün olan en açık biçimde ve üstünlük taslamadan sunardı. Kendisini herhangi bir kimsenin rehberi ya da ağabeyi olarak görmezdi. Tartışmalarda kimseye üstten bakmaz ve dolayısıyla keskin ve uzlaşmazdı. Ya bir kimse onu ikna etmeliydi ya da onun tarafından ikna edilmeliydi. Duyarlıydı ve herkesle ilgilenirdi -şu şu köydeki insanların yaşam koşullarından Komala kamplarındaki çoçuklar için günlük bakım merkezlerinden, Peşmergelerin sağlığı ve giyiminden örgütte kadınların durumuna vd.onun ilgileriydi. Her şey hakkında düşünür ve onlara ilişkin çözümler bulurdu. Yaşama ve insan türüne saygı hem kişisel davranışlarında ve karakterinde ve siyasal görüşlerinde açıkça görülebilirdi, onun bir parçaşıydı.

Partinin oluşumunun başından beri partiyi kitlesel bir işçi partisine dönüştürmek Mansur Hikmet’in temel düşüncesiydi. Bu dönemdeki yazıları, işçiler, işçi çevreleri ve pratik işçi önderleri arasında ajitasyon, işçiler arasında örgütlenme siyasetimiz ve işçi üyeliği üzerine makaleler işçi aktivistlerinin örgütlenme mekanizması ve mücadelesi ve onların parti ile ilişkileriyle ilgilenmekteydi. Bunlar aslında Hikmet’in işçi-komünizmi olarak geliştirdiği ve nihai olarak daha derin ve geliştirilmiş biçimlerinde işçi-komünizmi partisinin kurulmasının teorik temelini oluşturan kapsamlı tartışmaların önceleyicileridir.

İşçi-komünizmi ve Kürt Nasyonalizmi

İran Komünist Partisi’nin oluşumundan önce Komala Kürt nasyonalizmine eleştirel olmamak bir yana temelde Kürt nasyonalizmi geleneğinde hareket etmekteydi. Popülist Komala gerçekte sağ kanadını İran Kürdistan Demokratik Partisi’nin (İKDP) oluşturduğu bir hareketin sol kanadıydı. Büyük ölçüde silahlı mücadelede, siyasal faaliyetlerinde, Kürdistan’ın kurtarılmış bölgelerindeki çalışmalarında, köylülere yönelik tavırlarında, dine yaklaşımında ve kadın sorununda ve hatta örgütsel ilişkilerinde gerici nasyonalist geleneklere batmıştı. Başından itibaren ve hatta partinin oluşumundan önce Mansur Hikmet bütün bu geriliklerin acımasız bir eleştirmeniydi.

Partinin oluşumuyla partinin Kürdistan örgütünde geri ve özde nasyonalist geleneklere karşı mücadele başladı. Dinin, geri zihniyetlerin, kadınların konumunun, insanlar arasında çalışmanın ve partinin tanıtılması ve Peşmerge gücünün mücadele geleneklerinin eleştirisiyle adım adım nasyonalist eğilim geri çekildi. Ancak parti dışında, nasyonalist eğilim geleneksel olarak kendisine ait gördüğü bir hareketteki böyle değişimlere tahammül edemez. Komala’nın komünist ajitasyonu İKDP tarafından aşırı derecede eleştirel ve “kutsallıkların aşağılanması” olarak görüldü. Komünist Komala’nın Kürdistan’da artan etkisi KDP için ciddi bir tehditti. 1984 yazında İKDP Uraman bölgesinde Komala Peşmergelerine üç yıllık bir savaşı başlatan bir saldırı başlattı.

Komala içindeki nasyonalistler bu savaşı ulusal hareket içindeki iki rakip gücün savaşı olarak gördüler. Gerçek ise İKDP’nin Komala’ya Komünist Parti’nin Kürdistan Örgütü ve insanlar arasında komünist fikirlerin savunucusu olarak tahammül edememesiydi. Hikmet’in savaşı anlayışı buydu. Savaşı Kürt işçi sınıfı ve burjuvazisi arasında komünist ifade ve faaliyet özgürlüğü üzerine bir mücadele olarak açıkladı. Gerçekte, İran tarihinde ilk defa komünizm öyle bir açıklıkla ve radikallikle göründü ki muhalefetteki burjuvazi dahi ona tahammül edemedi. Savaş tek taraflı olarak Hikmet’in insiyatifi ve planıyla İKDP’ye Komala’yı yenemeyeceği ve hatta komünist siyasetini sınırlayamayacağı açık olunca sona erdirildi. Yerel burjuvaziyle ilk askeri karşılaşmasında partinin Kürdistan Örgütü onurlu bir şekilde çıktı.

Buna rağmen, Devrimci Marksist düşünce sisteminde nasyonalizmin eleştirisi düşüncelerin ve politikaların, en fazlasından pratik yöntemlerin ve çalışma tarzının eleştirisinin ötesine gidemedi. Popülist görüşlerinin çıkmaza girmesiyle Devrimci Marksizm’e dönen Komala önderliği için nasyonalizmin Devrimci Marksizm tarafından bu eleştirisi bile çok fazlaydı. Bunu aşırı ve çok ileri olarak değerlendirdi. Hikmet için tersine bu eleştiri yeteri kadar derin, radikal ve kapsayıcı değildi. İşçi-komünizmi tartışmasıyla Hikmet nasyonalizmin eleştirisi de dahil olmak üzere toplumsal hareketlerin Marksist eleştirisine ve analizine bu derinliği ve kapsayıcılığı geri getirdi. Hikmet’e göre farklılıklar ve ihtilaflar aslında farklı sınıfsal perspektifleri olan farklı toplumsal hareketler arasındaki ayrılıklardır. Nasyonalizmin eleştirisi yalnızca fikirlerin ve politikaların hatta pratik yöntemlerin eleştirisi değildir. Nasyonalizm Marksizm’e ikna edilemez.

Doğal olarak, bu tartışmalar temelde sessiz kalarak Devrimci Marksizm’e ve komünist partinin oluşumuna tahammül etmiş Komala içindeki nasyonalist eğilim açısından kabul edilebilir değildi. Şimdi açıkça fikirlerini savunmaya başladı ve direnişe geçti. O zaman parti önderliğinin geri kalanıyla birlikte Avrupa’da bulunan Hikmet yazılı ve sözlü olarak partide görüşlerini duyurdu.

Komala’nın bazı kadroları ve önderleri en ilkesiz yöntemlerle Hikmet’e saldırıya geçti. Partide ateşli tartışmalar çıktı. Nasyonalistlerin azınlıkta olmasına rağmen örgütsel konumunun ve otoritesinin görüşlerinin sunumunu etkilememesini isteyen Hikmet İşçi-komünizmi merkezini ve işçi-komünizmi fraksiyonunu oluşturmak için Merkez Komitesi’ni terk etti. Görüşlerini geniş biçimde yazdı ve özel seminerlerde açıkladı. Nasyonalistler en gerici yöntemlerle bir direniş gerçekleştirmeye çalıştılar. Parti kadrolarının ve üyelerinin büyük bir çoğunluğu İşçi-komünizmi fraksiyonuna katıldı. Sonunda, 1989’da 16. Merkez Komite Plenumu’nda nasyonalist eğilim yenildiğini itiraf etti ve eleştirileri kabul etti. Hikmet oy birliğiyle Siyasi Büro üyesi ve Merkez Komite Başkanı seçildi.

Örgütsel düzlemde ihtilaf işçi-komünizmi lehine çözülmüş görünüyordu ancak Hikmet siyasal ve toplumsal düzlemde sorunun varlığını koruduğunu biliyordu. İran Komünist Partisi’nin işçi-komünizmi hareketinin örgütlü kesimi olmasını ya da onun belirttiği biçimiyle tek kanatlı işçi-komünizmi partisi olmasını istiyordu ancak partisinin böyle bir parti olmadığını biliyordu. Nasyonalist eğilim havlu atmış ve yeniden suskunlaşmıştı ancak partide yaşıyodu. 1991 Körfez Savaşı nasyonalizmin yeniden ayaklanması için sahneyi hazırladı. ABD ve müttefiklerinin Irak’a saldırısıyla Kürt nasyonalist güçleri Irak rejimine karşı ABD’ye yakınlaşma fırsatını buldu. Komala’daki nasyonalistler de harekete geçti. Merkez Komite’den Abdullah Mohtadi Siyasi Büroya Irak’taki Kürt nasyonalistleriyle özelde Kürdistan Yurtseverler Birliği’yle dayanışma çağrısında bulunan bir bildirge taslağı sundu. Bir makalede Hikmet bildirgenin nasyonalist ve işçi sınıfı karşıtı doğasını gösterdi. Tekrar bu kez Körfez Savaşı konusunda nasyonalistler ve işçi-komünistleri arasında tartışmalar alevlendi.

Körfez Savaşı üzerine bir derlemede yayınlanan bu dönemdeki tartışmaların belgeleri özelde Hikmet’in “Sadece İki Adım Geri” isimli uzun makalesi o zamanın tartışmalarının açık bir resmini sunmaktadır. Hikmet’in düşüncesinin açıklığını ve tutarlılığını, siyasi içgörüsünü ve partideki muhalifleriyle siyasal tartışmalarındaki yüksek moral ilkelerini açığa vurmaktadır. Bu tartışmalarda varolan partinin homojen bir işçi partisi olmadığı ve kendisine ve partideki komünist eğilime boyun eğmiş olsa da partideki güçlü bir Kürt nasyonalist eğilimin partiyi bütünüyle işçi-komünizmine dayandırmanın önünde ciddi bir engel olduğu Hikmet için açık hale geldi. Bu durumla karşılaşan Hikmet cesur, yaratıcı ve görülmemiş bir karar aldı: Partiden, Merkez Komite’nin, kadrolarının ve üyelerinin çoğunluğunun kendi görüşlerini desteklediği ve önderleri olarak gördüğü hatta ona karşı çıkan nasyonalistlerin örgütsel olarak boyun eğdiği partiden istifa etti. Gelecek, en yakın yoldaşlarına bile garip ve açıklanamaz görünen güçlü bir konumdan istifanın işçi-komünizmini güçlendirmenin ve ilerletmenin en ilkeli ve sorunsuz rotası olduğunu gösterecekti.

İşçi-komünizmi Partisinin Oluşumu

Mansur Hikmet’in istifasıyla birlikte onun görüşlerini destekleyen parti önderliğinin, kadroların ve üyelerin çoğunluğu da partiden istifa ederek onun ve İşçi-komünizmi Merkezi’nin diğer üyelerinin çağrıda bulunduğu işçi-komünizmi partisine katıldılar.

Hikmet önderi olduğu bir partiyi kendi ifadesiyle yalnızca kalemini alarak, ardında partinin ismini ve kaynaklarını kalanlara bırakarak ayrıldı. Herhangi bir siyasal ve hukuksal ölçüt ya da ilkeye göre işçi-komünist eğilimi partide kalmak ve nasyonalistleri dışlamak için her hakka sahipti. Hikmet, Kürt nasyonalistlerinin herhangi bir avantaj elde etme ve bir sahne oluşturma çabalarını bozmak amacıyla bu haktan vazgeçti. Örgütsel haklar ve ilkelerin ötesinde düşünüyordu. Post-Sovyet bir dünya da ve de bölgede ve dünyada nasyonalizmin yükselişiyle işçi-komünizminin entelektüel ve siyasal üstünlüğüne ve partide çoğunluğa sahip olmanın yeterli olmadığını biliyordu. Komünizmin dünyanın gerici güçlerinin saldırısına uğramış olduğu durumda işçi-komünizminin nasyonalist rakipleriyle silahlı bir örgütte kolaylıkla silahlı bir çatışmaya dönüşebilecek bir mücadeleye girişmeksizin nasyonalizminden kurtulacak bir konumda olmadığını biliyordu. Yalnızca istifa etti ve yandaşlarını bile istifaya çağırmadı. Yandaşları da onu izleyerek partiden bireysel olarak istifa ettiler ve Komünist-İşçi Partisi’ne katıldılar. Bu, işçi-komünizmini Kürt nasyonalizminden ayırmanın en uygar ve en sorunsuz yoluydu. Komünist Parti önderliğindeki kalan kadrolar Mansur Hikmet’e onun çizgisini sürdüreceklerini söylediler, o da iyi dileklerini sundu. Böyle bir bölünme solun tarihinde ve genel olarak dünyadaki partilerin tarihinde görülmemiştir.

İran Komünist-İşçi Partisi’nin oluşumundan iki yıl sonra Irak Komünist-İşçi Partisi kuruldu. Hikmet’in yazıları çok önceden Arapça ve Kürtçe’ye çevrilmiş ve Irak solunu etkilemişti. Irak Kürdistanı’ndaki yüzlerce sol aktivist ve önder onun yazılarını okuyabilmek için Farsça öğrenmeye başladı. Özelde, Hikmet’in Körfez Savaşı analizi ve ona karşı duruşu Irak solunda memnnuniyetle karşılandı. Irak Komünist-İşçi Partisi Irak Kürdistanı’nda Hikmet’in görüşlerinin büyümesinin ve toplumsal etkisinin ürünüdür. Körfez Savaşı’nın Kürdistan’a yayılması sonrasında iktidara gelen gerici Kürt nasyonalist partilerine, dinin ve geri zihniyetlerin egemenliğine karşı duran tek parti bu partiydi. Hikmet bu partinin önderliğiyle düzenli temas halindeydi. Her iki partinin önderliğinden üyeler birbirinin merkez komitesine katıldı.

Komünist-İşçi Partisi Kürt nasyonalizmiyle siyasal ve teorik bir mücadele döneminden sonra oluşturulmuştu. Ancak işçi-komünizmi nasyonalizmin anti-tezi değildir. Partinin oluşumunun önemi Kürt nasyonalizmi üzerindeki zaferinde de yatmıyor. İşçi-komünizmi dünya da varolan komünizmlere karşı doğdu. Özünde farklı bir hareketti. Hikmet Marx’a bağlı olduklarını iddia eden diğer sınıfların hareketlerinden farklı olarak Marx’ın komünizmini temsil etmekteydi. Bu dünyada çağdaş komünizmin tarihinde bir dönüm noktasıdır.

Diğer Komünizmlerden Farklı Olarak İşçi-Komünizmi

İşçi-komünizmi komünizmin yalnızca bir düşünce sistemi hatta bir parti ya da parti mücadelesi olmadığı temel kavrayışına dayanmaktadır. O, herşeyden önce toplumsal bir harekettir. Marksizm’e ve parti siyasetine öncel ve onlardan bağımsız işçi sınıfının varolan kapitalizme karşı hareketidir.

Teorileri ya da örgütleri değerlendirmesinde ve eleştirmesinde işçi-komünizmi bu teorilerin ve örgütlerin ait oldukları toplumsal hareketlere göndermede bulunur. Onların farklılıklarını ve ihtilaflarını bu temelden kalkarak açıklar. Böylece, Devrimci Marksizm’in Marx’ın teorisinden sapma veya Marksizm’de revizyon olarak görüleni işçi-komünizmi Marx’ın diğer toplumsal hareketler tarafından el konulması olarak görür. Bu teorik bir yanlış anlama, kafa karışıklığı veya Marksist kamp içinde bir ihtilaf değil fakat tamamen farklı toplumsal hareketler ve sosyo-politik perspektifler arasındaki faklılıklardır. Hikmet’in en derin ve en kapsayıcı yazılarından biri olan “Farklarımız”da geliştirilen İşçi-komünizmi bakış açışı geleneksel olarak solun Marksizm’de sapma olarak gördüğü Maoizm’i, Rus komünizmini, Sosyal Demokrasi’yi ve Avrupa Yeni Solu’nu işçi olmayan toplumsal hareketler olarak tanımladı. İran popülizmi işçi hareketi içerisinde sapma olarak değil İran nasyonal reformist hareketinin sol kanadı olarak görüldü. Parlak bir devrim ve Marksist devrim teorisi analizi olan “Sol Liberalizmin Anatomisi” makalesinde Hikmet Komünist Birlik Örgütü’nü (Vahdet-i Komonisti) İran Ulusal Cephesi’nin (burjuva nasyonalist reformist parti) sol kanadı olarak değerlendirdi. Daha sonra İran’da siyasal güçlerin analizinde aynı yöntemi kullandı.

Ancak, işçi-komünizmi teorilerinin parlak bir uygulaması 1986’dan 1988’e kadar Marksizm ve Sovyetler Bülteni’nin çeşitli sayılarındaki bir dizi tartışmada yayınlanan Sovyetler Birliği’ndeki işçi devrimi deneyiminin analizinde bulunur. Devrimci Marksizm uluslararası solun bu temel sorununa bir yanıt önermedi, öneremezdi. Ne de uluslararası ölçekte Sovyetler Birliği’ne eleştirel yaklaşan Troçkizm, Maoizm ve Yeni Sol gibi diğer eğilimler bir yanıt önerebilmişti. Bültenlerdeki derin tartışmalarında Mansur Hikmet Ekim 1917 devriminin yenilgisinin sebebini son çözümlemede işçi hareketinin ve Bolşeviklerin Rusya’nın endüstrileşmesi için mücadele eden Rusya nasyonal reformist hareketi tarafından yenilgiye uğratılması olarak açıklar. Rusya kapitalizminin geriliğinden dolayı Çarizm’e de eleştirel yaklaşan Rusya nasyonalizmi sonunda geç 1920’lerde Bolşevikler üzerinde zafer kazandı. Parti’yi ve Rusya işçi sınıfının yeni oluşturulmuş devletini ele geçirebilerek sosyalizm adına devlet kapitalizmini örgütledi. Hikmet’in Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği analizi dünya sol hareketinde şimdiye kadar ileri sürülmüş en derin, en açık ve en tutarlı Sovyet deneyimi eleştirisidir. Bu eleştiriye dayanarak işçi-komünizmi yüz akıyla Sovyetler Birliği’nin çözülüşü sonrasında tek kutuplu dünyaya karşı durabilmiş ve meydan okuyabilmiştir. Hikmet’in kendisi işçi-komünizminin bugünün koşullarındaki Marx’ın komünizminden başka bir şey olmadığını söylemiştir. Çağımızın Marksizmi’nin teorisyeni ve önderinin önünde eleştireceği ve değiştireceği bütün dünya vardır.

Komünist-İşçi Partisi’nin Oluşumunun Uluslararası Önemi

İran Komünist-İşçi Partisi Hikmet’in işçi-komünizminin düşüncelerini geliştirdiği detaylı polemikleri ve tartışmalarından, onun ve destekçilerinin Komünist Parti’den istifası sonrasında 1991’in sonbaharında kuruldu. Partinin oluşumu aslında öteki toplumsal sınıfları temsil eden partilerden, varolan komünist ve sol partilerden ayrı bağımsız bir işçi hareketi ve bu harekete örgütsel bir boyut kazandırma ihtiyacına yanıttı. Partinin oluşturulduğu koşullar ve zaman bu gerçekliğin bir yansımasıydı. Dünya daki varolan komünist güçler gerilemedeydi; Berlin Duvarı’yla birlikte işçi-olmayan sol da çökmüştü, burjuvazi Marksizm’in sonunu kutluyordu; pro-Sovyet partiler ve ona eleştirel yaklaşanlar ya kendilerini tasfiye ediyorlar ya da isimlerini değiştiriyorlar; pazar ekonomisi ve kapitalist vahşet bayram ediyordu ve Lenin’in heykelleriyle birlikte herhangi bir eşitlikçi fikir ve amaç yere seriliyordu.

Bu koşullar altında Mansur Hikmet yalnızca sosyalist amacından ve Marx’ın hümanist fikirlerinden vazgeçmemekle kalmayan aynı zamanda çağdaş solun tarihinde görülmemiş açıklık ve saflıkta Marksizm’in doğruluğunu ve geçerliliğini yeniden onaylan ve vurgulayan bir parti kurdu. İran Komünist Partisi Hikmet’in İslam Cumhuriyeti’nin saldırısına yanıtıydı; İran Komünist-İşçi Partisi dünya kapitalizminin anti-komünist saldırısına yanıtıydı.

Aslında Marx’a ve komünizme saldırılar Berlin Duvarı’nın çöküşünden çok önce 1980’lerde Thatcherizm ve Reaganizm ile başladı. Thatcherizm yerine bütün alanlarda, siyasetten sanat ve kültüre serbest pazar kapitalizminin çıplak vahşetini getirerek hümanizmin, eşitlikçiliğin ve özgürlüğün her göstergesine karşı saldırıya geçti. Batı’daki burjuvazi 1960’ların solcu dünyasından öç alıyormuş gibiydi. Varolan komünizmler Rusya ve Çin solu, Sosyal Demokrasi, Troçkizm ve Yeni Sol dünya gericiliğinin bu dev saldırısına karşı koyamadı. Gerçekte bu eğilimlerin Marx’ın komünizminden yabancılaşmaları ve ilişkisizlikleri Batı’da ve uluslararası ölçekte burjuvazinin en sağ kanat ve gerici kanatların ve temsilcilerinin yükselişini kolaylaştıran etmenlerden biriydi. Thatcherizm kendisiyle birlikte tarihin bütün pisliklerini yüzeye çıkardı. Din, nasyonalizm, ırkçılık ve etnisizm hepsi yükelişe geçti. Felaket saçan gölgelerini yalnızca siyasete değil kültür, sanat ve felsefeye de düşürdüler. Sovyetler Birliği’nin çöküşü bu gerileme sürecini hızlandırdı. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle tek kutuplu dünya Batı burjuvazisinin coşmuş hücumunun sahnesi oldu.

Mansur Hikmet yazılarıyla, hümanist ve radikal fikirleriyle, partisiyle bu karanlık dünyaya karşı savaş açtı. Bu dönemdeki yazıları, Körfez Savaşı’yla ve bu savaşın Yeni Dünya Düzeni’ni güçlendirmesindeki yeriyle ilgili özgün biçimi İngilizce yazılmış “Yeni Dünya Düzeninin Kanlı Gündoğumu”, demokrasinin, nasyonalizmin ve siyasal İslam’ın eleştirildiği Enternasyonel’de yayınlanan bir dizi makalesinde ve son olarak 11 Eylül ve sonrasına ilişkin analizi ve duruş noktası; bütün bunların hepsi Soğuk Savaş sonrasındaki karanlık dünyaya karşı işçi-komünizminin deklarasyonu ve iddianamesidir. “Farklarmız”da, Hikmet komünizmin kendisiyle polemik yapmaktan vazgeçip toplumdaki burjuva fikirlere karşı mücadele etmesi gerektiğine işaret etti. Diğer bir deyişle, bizler Marx gibi, burjuva düşünürleri kendi çelişkilerinde bozuma uğratmalıyız. O tam da bunu yaptı. “Demokrasi: Kuruntular ve Gerçekler”, “Ulus, Nasyonalizm ve İşçi Komünizmi Programı” teorik mücadele alanında Marx’a dönüşün parlak örnekleridir. Bu sadece Marx’ın yeniden vurgulanması ve canlandırılması değil aynı zamanda geç 20. yüzyılın ve erken 21. yüzyılın dünyasının çeşitli sorunlarına hitap edişte onun genişletilmesi ve derinleştirilmesidir.

Hikmet’in son yazıları, Enternasyonel’in dört sayısında yayınlanmış 11 Eylül üzerine bir dizi makalesi aslında uygar dünyanın hem İslami terörizme hem de Batı’nın devlet terörizmine karşı bir manifestosudur. 11 Eylül’de NATO ve onun yerlisi siyasal İslam karşı karşıya geldiler. Bu olaya karşı tavırda yalnızca daima hem Yeni Dünya Düzeni’nin hem de siyasal İslam’ın acımasız eleştirmeni olmuş olan Hikmet’in çizgisi bu gerici kamplara sıkışmış insanlığın çığlığı olabilirdi. Bu üçüncü bayrak olmadan 11 Eylül’den sonra dünya daha karanlık bir yer olurdu.

Komünist-İşçi Partisi bu görüşler çerçevesinde uluslararası kitlesel bir kampanya başlattı. Bu mücadelenin aktif gücü Komünist-İşçi Partisi yurtdışı örgütüydü ve çeşitli ülkelerde doğrudan ya da dolaylı olarak parti tarafından çok şayıda kampanya ve proje örgütlendi. Bütün devletlerin göçmenlere ve mültecilere karşı kitlesel bir saldırı başlattığı bir zamanda Batı Avrupa’nın kalbinde kadın ve mülteci haklarının savunulması, ırkçılığa karşı durulması, siyasal İslam’a ve Batı toplumlarında dinin artan etkisine karşı durulması, kültürel görecelik düşüncesine karşı durulması ve onun insanlıkdışı ve gerici doğasının teşhir edilmesi, tek kelimeyle Yeni Dünya Düzeni insanların haklarına ve onuruna tecavüz ederken her alanda bir savaş cephesi açılması, bütün bunların hepsi Komünist-İşçi Partisi tarafından durmaksızın yürütülen mücadelenin bir parçaşıydı. Bu ölçekte bir mücadele, yalnızca İran’da değil uluslararası ölçekte solun tarihinde görülmemişti. Hangi ülkede üyeleri ve örgütleri varsa, Komünist-İşçi Partisi toplumda aktif ve müdahaleci bir partidir. Bu, azami radikalizmi sürgünde kendi hükümetine karşı mücadele etmek olan İran ve dünya genelindeki varolan solun geleneklerine; örneğin Şah döneminde İran Öğrencileri Konfederasyonu ya da Apartheid rejimine karşı Güney Afrika solu ya da ANC gibilerinin mücadele biçimlerine veya bugün İran rejimini devirmeyi hedefleyenlerin de dahil olduğu İran muhalefet örgütlerinin mücadele yöntemlerine toptan karşıttır.

Bunlar işçi-komünizminin gelenekleri değildir. Hikmet’in işçi-komünist hareketi yalnızca sürgünde kendi hükümetine karşı bir güç değildir. Gerici ve geri olan ne varsa ona karşı koyan ve nerede mevcutsa insanların yaşam koşullarını iyileştirmek için mücadele eden bir harekettir. İşçi-komünizmi muhalefette ve sürgünde dahi toplumdaki, insanların yaşamlarındaki değişimleri etkileyen bir partidir. Bu onun eşsiz önderi tarafından partiye kazandırılan eşsiz bir niteliktir.

İran siyasetinde İşçi-komünizmi

Mansur Hikmet İslam Cumhuriyeti’ne, onun kanatlarına ve muhalefetteki yandaşlarına karşı özgürlüğün ve özgürleşimin temsilcisi olarak karşı durdu. Siyasal İslam’ı ve İslam Cumhuriyeti’ni keskin ve radikal eleştirisi, muhalefetteki 2 Hordad ( Hatemi yanlısı) güçlerin doğasını derin analizi yalnızca partinin ve parti aktivistlerinin mücadelesine ışık tutmakla kalmayıp kalpleri hümanizm ve özgürleşim için çarpan herkesin umuduna dönüştü. Bu dönemdeki Enternasyonel’de yayınlanan, “Son Kriz”, “Mücahidin Yasak Rüyası”,” İşçi Yolu’nun Türban-Gate’i”, “Yenilmemişlerin Tarihi”, “Plastik Al-i Ahmetler” ve diğer makaleleri gibi siyasal yazıları Komünist-İşçi Partisi’ni sekülarizmin, hümanizmin ve İslami rejimi devirme haeketinin gerçek temsilcisine dönüştürdü.

Partinin İkinci Kongresi’nde Hikmet, parti ve siyasal iktidar ilişkisi ve partinin toplumdaki yeri üzerine yeni, yol açıcı tartışmalar sundu. Partinin ulaşılabilir, insanlar tarafından bilinen ve erişilebilen bir parti olmasını istedi. Kadroların ve önderlerin İran siyasetinde tanınmış fıgürler olmalarını istedi. Partiyi İran siyasetinin merkezine ve İslam Cumhuriyeti’ni yıkma hareketinin önderi konumuna yerleştirmek istedi. Üçüncü Parti Kongresi’nde insanların yaşamlarında uzun süreli dönüşümler için siyasal iktidarın ele geçirilmesi gerektiğini söyledi. Bu dönem boyuncaki çabaları partiyi siyasal iktidara hazırlamaya yöneldi. “Parti ve Toplum” ile “Parti ve Siyasal Erk” tartışmaları yaratıcı, görülmemiş ve özgürleştiriciydi. Dehası ve yaratıcılığı sınır tanımıyordu.

Bu dönem boyunca parti İslam Cumhuriyeti’ne karşı mücadelede çok sayıda çephe açtı. Bunların bir çoğunun planlanmasında ve yürürlüğe sokulmasında doğrudan yer aldı. Bunlar, İslam Cumhuriyeti’nin yurtdışındaki kamuoyunda ve Batı hükümetlerinde olumlu bir konum elde etmesini önlemeyi içeriyordu. Bunun zirvesi 2 Hordad hareketinin Berlin’deki konferansına karşı başarılı kampanyaydı. Bunlar recme, İran’da zorunlu örtünmeye ve cinsel apartheide karşı kampanyayı, petrol işçilerinin desteklenmesine ilişkin kampanyayı, işçi aktivisti Mahmud Salehi’nin serbest bırakılmasına ilişkin başarılı kampanyayı, Önce Çocuklar örgütünün kurulmasını, Komünist Gençlik Örgütü’nün inşasını ve doğrudan kendi projesi olan Farsça yazı karakterlerinin Eurofarsi ile değiştirilmesi kampanyasını- Hikmet’in kendisi tarafından tasarlanmış ve geliştirilmiş bir proje- içermektedir. Bütün bunlar Hikmet’in partisinin ve hareketinin İslam Cumhuriyeti’ne karşı bitimsiz mücadelesinin ve genelde İran toplumundaki gericilik ve geriliğe karşı mücadelenin bir parçaşıydılar. Başından itibaren Hatemi’ye ve 2 Hordad kanadına karşı muhalefet ve muhalefetteki pro-Hatemi güçlerinin siyasetine karşı durma bu dönem boyunca partinin sürekli bir mücadele alanıydı. “Hatemi’nin Seçilmesi ve Rejim Yanlısı Muhalefetin Yeniden Yükselişi” kararında ve “Son Perde” isimli bir dizi makalesinde İran siyasetinde üç toplumsal hareket tanımladı; monarşist hareket ya da Batı yanlısı İran nasyonalizmi, ana akımının şu an 2 Hordad olduğu nasyonal dini hareket ve Komünist-İşçi Partisi’nin temsil ettiği sol ve komünist hareket. Burada siyasal partiler ve örgütler toplumsal konumlarına ve ait oldukları harekete göre değerlendirilmektedir. İşçi-komünizmi bakışının İran’daki varolan siyasal duruma parlak uygulamasında Hikmet Tudeh Partisi, Ekseriyat, Özgürlük Cephesi, İslami Devrim Mücahidleri Örgütü, Hatemi, Sorus, Halkalı ve Haccariyan gibi örgütlerin ve kişiliklerin bütünün aynı siyasal harekete ve perspektife ait olduklarını ve eleştirel değerlendirilmeleri ve böyle tanımlanmaları gerektiğini gösterdi. Siyasal partilerin bu toplumsal eleştirisinin önemi yalnızca şimdiki siyasal durumun bir değerlendirilmesi olmaktan öteye giderek İran’ın geçmiş 25 yılının tarihine ve çağdaş İran’daki partilerin ve siyasetin tarihine ışık tutmaktadır. Aynı yöntemi kullanarak yazılan Hikmet’in “Son Perde” ve “Yenilmemişlerin Tarihi” son yirmi yılda İran’daki siyasal bağlantıların derin ve canlı bir resmini sunar. Mansur Hikmet ve Komünist-İşçi Partisi olmadan sol, hümanizm ve özgürlük aşkı İran siyasetinde temsil edilmeyecek ve insiyatif toptan şimdiki rejimin ya da önceki monarşi rejiminin destekçilerine kalacaktı. Mansur Hikmet’in partisi bugün İran’ın siyasal sahnesinde ve İslam Cumhuriyeti’ni devirme hareketinde ana bir güçtür.

Mansur Hikmet’in Mirası

Teori alanında yorulmadan süren 25 yıllık mücadele ve bu fikirler etrafında doğan bir hareketin siyasal örgütlenmesi ve önderliği, yüzlerce teorik makale ve denemeler, siyasal yorumlar, taktik kararlar ve örgütsel eylem planları, Komünist-İşçi Partisi Programı Daha İyi Bir Dünya, yüzlerce konuşma ve seminer, değişik alanlarda çok sayıda örgütlenme, projeler ve yayınlar ve hepsinden önemlisi İran ve Irak Komünist-İşçi Partileri. Pratik genişliği ve çeşitliliğinde, teorik derinliği ve açıklığında İran’da ve çağdaş dünyada solun tarihinde eşi olmayan bu muazzam örgütlü mücadele insan özgürlüğü ve mutluluğu için mücadele eden herkese onun sevgili ve değeri ölçülemez mirasıdır.

Jubin Razani’nin biyografisi 4 Temmuz 2002’deki ölümüyle sona eriyor ancak Mansur Hikmet’in yaşamı sona ermedi. Partimizin ve hareketimizin hikayesi daima Mansur Hikmet’in hikayesi olarak kalacak. Bizim için bıraktığı bu muazzam miras bizim zamanımız ve kuşağımızla sınırlı kalmayacak. Adaletsizlik, eşitsizlik, yoksulluk ve sömürü dünyada var oldukça Mansur Hikmet ve bayrağını yükselttiği işçi-komünizmi hareketi yaşayacaktır.


Türkçesi: Özgür Yalçın

Hamid Taqvai İran Komünist-İşçi Partisi lideridir.