Komünistler ve Popülist Pratik
Komünist Militanlar Birliği Birinci Kongre Çalışma Yöntemi Tartışmalarının Genel Değerlendirmesi
Burada Kongre’nin şimdiye kadar olan çalışma yöntemiyle ilgili tartışmalarını toparlamaya, bu konunun genel çerçevesini çizebilecek nihai formülasyonu sunmaya çalışacağım. Bu genel formülasyondan sonra popülist çalışma yönteminin yol açtığı sorunları ve güçlükleri bir bir değerlendirmeye geçebiliriz. İlk olarak bu nihai formülasyona nasıl vardığımızı, bunun geçmiş çalışma yöntemimizin eleştirisinde niçin ana halka olduğunu ele alacağım.
Çalışma yöntemi sorunu bizim için bir yılı aşkın süreden beri söz konusuydu. Sorun öncelikle propaganda etkinliğimizin biçimi, örgütsel ilklerimizle önümüze koyduğumuz erekler arasında pratik çelişkilerle karşılaşmamız biminde ortaya çıktı. Bu Kongre’de de birçok örneğinin dile getirildiği, benimse şu an ayrıntılarına girmeyeceğim çok sayıda örgütsel güçlük ve sorunla karşılaştık. Proletaryanın günlük pratik mücadelesinde etkimizin az olduğuna tanık olduk. Güçlerimizin yerinde saydıklarına, gerçekte üç yıllık ciddi örgütsel faaliyetten sonra tatmin edici bir kazanımımızın olmadığına tanık olduk. İşçi hareketi içinde büyümemiz yeterli değildi. Burjuvazinin kolayca bize darbe indirebildiğine, çok sayıda yoldaşın ve olanağın elden gittiğine tanık olduk. Saflarımızın çeşitli düzeylerinde kadro yetiştirme işinin kesinlikle ilerlemediğine, belirli şu veya bu alanda ise yoldaşlarımızın sistematik, ereksel biçimde yetişip gelişmediklerine tanık olduk. Söylediğim gibi sorunlar ve belirtileri oldukça fazla. Son çözümlemede örgütsel eylemlerimizin komünist bir örgüt kuramına dayanmadığı, bundan dolayı ereklerimiz ve görüşlerimize karşın, örgütsel çalışma konusunda sözcüğün gerçek anlamında komünist yöntemle çalışmadığımız sonucuna vardık. Leninist veya komünist örgüt kuramının ilkelerini yeniden bulup kavrama çabamız ciddi biçimde işte bu noktada başladı…
Hepimiz çalışma yöntemi tartışmasının ta başında eski, geçerli yöntemlerimizi küçük burjuva yöntemleri olarak mahkum ettik, bunların yerine komünist yöntemlerin geçirilmesini istedik. Hepimiz çeşitli sözler ve ifade biçimleriyle popülist çalışma yöntemiyle komünist çalışma yöntemi arasındaki karşıtlaşmaya değindik. Ancak ana sorun Kongre’nin çalışmasının başında bu karşıtlığın ne ölçüde ayırdında olduğu, konuyu kavrayışının ne ölçüde derinlikli olduğuydu. Acaba bu ayrılık ve karşıtlık konusundaki kavrayışımız, eylem biçimi tartışmasının başlangıç evresinde, doğrudan doğruya bu konunun daha pratik, daha somut alanlarının, faaliyetimizin belirli alanlarındaki pratik yöntemlerimizin tartışmasına girebileceğimiz ölçüde derin miydi, yoksa ortak kavrayışımız tartışmanın derinleşmesini, soyutlaşmasını, daha temel alanlara vardırılmasını gerektirecek bir düzeyde idi? Tartışmanın seyrini pratik sorunlara yaklaşacak yöne mi yoksa konunun daha derin kuramsal çözümlemesine doğru mu yönlendirmeliydik? Çalışma yöntemimizin küçük burjuva olduğunu söylemek sorunun son, en derin kuramsal ifadesi miydi? Acaba bu formülasyonla bir daha özgül, pratik gerçeklere dönmemizi sağlayacak genel, kuramsal alana varmış mıydık (Marks’ın değer çözümlemesinde elde ettiği, daha sonra metaların değerini ve fiyatını buna dayanarak çözümlediği toplumsal olarak gerekli soyut emek kategorisi gibi genel, soyut bir ilke). Kuramsal olarak kazdığımız temel daha somut tuğlalrı dizebileceğimiz ölçüde sağlam mıydı? İlk tartışmalarda sorunun yeterince derin kuramsal bir çözümlemesini elde etmediğimiz ortaya çıktı. Farklı çözümlemelerin bulunması, tartışmaların küçük burjuva çalışma yönteminin ayrıntıları ve güçlükleriyle sınırlı kalması, yeni sorunlara eski yöntemlerle bakma eğlimi henüz sorunu derin, temel biçimde kavramadığımızı gösteriyordu. Küçük burjuva eylem biçimi ve çalışma yöntemlerinden bütünsel sınıfsal bir kopuş istiyorduk, bu yüzden bu yöntemleri eleştirmede bu kopuşu en derin biçimde ifade edecek, buna dayanarak bu yöntemlerin daha somut yönlerini tek bir temel üzerinden eleştirbileceğimizi, komünist alternativi pozitif olarak tanımlayabileceğimizi sağlayacak temel bir sava, formülasyona gereksinimimiz vardı.
Bundan dolayı, bu tartışmada “temel, genel formülasyon” olarak sunulan değerlendirmeler hep bu açıdan ele alınıp eleştiriliyordu, yetersiz olduklarını gösteriyorlardı, bunları tasarlayanların kendileri bile bu yetersizliklerin hızla ayırdına varıyorlardı. Bu yetersiz formülasyonlar nelerdi? Biri genel olarak eski çalışma yöntemine eleştirimizin gerçekte bizim çalışma yöntemimizdeki anarko-sendikalizme yöneltilimiş bir eleştiri olduğunu, anarko-sendikalizmi eleştirerek ilkesel yöntemlere varabileceğimizi savunuyordu. Bu formülasyonun hemen açıkça görünen ilk eksikliği işçi sınıfı karşısında popülist örgütlerin pasifizmini ve hareketsizliğini açıklayamadığıydı. Eylem biçiminin bu formülasyonu bizi ancak işçi sınıfı ve işçi hareketiyle etkin biçimde karşılaştığımız alanda eleştiriyordu, işçi sınıfına yönelmenin, bu sınıfı örgüt çalışmasının temel, sürekli konusu olarak ele almanın bizim örgütümüzün özelliği olmadığı gerçeğini bütünüyle görmezden geliyordu. Bu formülasyon çabucak bir yana bırakıldı. Bir başka formülasyon “örgütün ideoloji ve siyasete önceliği” veya polemik ifade biçimiyle “örgütçülük” idi. Tartışmanın devamında bunun sektarizm, bir başka deyişle örgütün sınıftan ayrılığı genel çerçevesine oturduğu ortaya çıktı. Bu formülasyon bizim küçük burjuva pratik yöntemlerine yönelttiğimiz genel eleştirinin en derin ifade biçimi olarak ortaya atıldı, bugünkü kavrayışımıza tam da bu formülasyonun eleştirisiyle vardığımızdan dolayı daha sonra bunu ele alacağım. Bir süreliğine tartışmaların eksenini oluşturan bir nokta daha sınıf savaşımında fabrikalrın konumuydu. Kimi tartışmadan eylem biçimi sorununa örgüt yapısı, fabrikalara güç ayırmanın niteliği açısından bakıldığı çıkarsanıyordu. Bu tartışmanın devamında eylem biçimi sorunu tüzüğe ilişkin bir sorun olarak bile ortaya atıldı, çalışma biçimimizin eksikliğinin fabrikalar üzerinde yoğunlaşmamak, örgütün işçilerin çalışma bölgelerine dayanmaması olduğu söz konusu edildi. Popülist örgütlerin taktikler sorununu ele alış biçimlerinin bir yönü olarak ortaya atılan eylemsel ekonomizm (toplumun belirli kesimlerinin kendiliğinden eylemlerinin kuyrukçusu olmak), örgütsel eylemcilik (mücadeleyi örgüt üyelerinin gücüne dayalı eylem hareketlerine indirgemek) de kimi yoldaşın açıklamalarında temel bir sapma olarak öne çıkarıldı, çalışma yöntemi tartışmasının ekseni olarak değerlendirildi.
Bir başka formülasyon popülist çalışma yönteminde bir yandan rutin (sürekli) komünist çalışmanın öte yandan taktiklerin karışık ve başkalaşmış olduğu, pratikte rutin parti çalışmasının popülist çalışma yönteminde yeri olmadığı biçimindeydi, burada konuyu doğru biçimde yorumlamaya oldukça yaklaşmış gibi görünüyorduk. Ancak bu formülasyonun kendisi de oldukça genel, belirsizdir, çeşitli yorumlara yol açabilir. Bazı yoldaşlar açısından taktik belirlemenin kendisi de rutin komünist çalışmanın bir parçası olarak değerlendiriliyordu, bu anlamda rutin komünist çalışma ile taktik görevler arasında karşıtlık kendiliğinden saçma bir karşıtlığa dönüşüyordu. Buna karşı öteki yoldaşlar rutin komünist (parti) çalışması ile taktik arasındaki ayrımı göstermek için rutin çalışmayı sosyalizmi yaymaya indirgiyor taktikleri örgütün sosyalizmi yayma çalışmasının dışındaki tüm etkinliklerin temeli sayıyorlardı. Bu durumda doğal olarak rutin parti çalışması bir daha, bu kategorinin değerlendirildiği bir yıl boyuncaki geçmiş tartışmaların tümünde olduğu gibi, “pasif siyasal çalışma” adıyla arşivleniyordu. Rutin çalışma ile taktik ve bunların karşılıklı ilişkisi konusundaki tartışmalar yoluyla önemli konular, dağınık biçimde olsa bile, tartışıldı. Örnek olarak şu sorular tartışıldı: Komünist çalışmanın konusu nedir? İşçi sınıfı mı işçi hareketi mi? Taktikler konusu nasıl? Sosyalist mücadele ile fiilen sosyalist olmayan bir devrime katılmanın ilişkisi örgütleme ve çalışma yöntemi açısından nedir? Komünist bir örgütün sürekli görevleri nelerdir, taktiklerin bu sürekli görevlere etkileri hangileridir? İşçiler bizim taktik mücadelemizden dolayı komünizme ve komünist örgüte yöneliyorlar yoksa sürekli sosyalist çalışmamızdan dolayı mı? İşçileri komünistleştirmek, işçi sınıfı içinde komünist görüşleri yaymak, işçi komünist örgütler oluşturmak “pasif ” bir siyasal çalışma mı? Komünistler sırf taktik mücadelelerinden dolayı devrimci sayılırlar mı? Bunlar gibi birçok soru daha tartışıldı. Bu soruların hepsi önemli, tam olarak pratik komünist yöntemler konusuyla ilintilidirler, çalışma yöntemi sorunun ana uğrağı üzerinden yapılan her hangi bir ilkesel formülasyon bu soruların hepsini yanıtlama anahtarını sağlamalıdır. Ancak böylesi temel bir formülasyonun yokluğunda bu sorular bu kaç günlük oturumlar boyunca dağınık biçimde tartışıldı.
Tartışmaların bu dağınık özelliği her birimizin popülist çalışma biçiminin eleştirisinin çeşitli parçalarını, ögelerini farklı ölçülerde zihnimizde taşımamızdan kaynaklanıyordu, ancak bu parçaları, ögeleri sistemli eleştirel bir bütün olarak ifade etmek daha bizim için olanaklı değildi, bu sapmaların en derin köklerinde bulunan temel yargıya ve formülasyona ulaşmış değildik. Bu yüzden çalışma yöntemi tartışmasının başlamasından önce yoldaş Taqvai’yle (T. Yaşar) konuşmamızda Kongre’yi önceden belirlenmiş bir formülasyon sunarak sınırlamamak, koşullamamak gerektiğini dile getirdim, yoldaş Taqvai başlangıçta örgütçülük, örgütün sınıftan ayrılığı kavramları üzerinde daha güçlü bir vurguyla durduğunda ben de kendi payıma komünistlerin “pratik kimlikleri”nden söz ettim, çalışma yöntemi tartışmasının programatik tartışmalar düzeyinde bir tartışma olduğunu söyledim.
Niçin komünist pratik yöntemeler sorunu karşımıza çıktı? Birincisi, popülist yöntemlerin kaçınılmaz çıkmazı yalnızca 3. Yol popülist örgütler bazında değil KMB bazında bile kanıtlanmış bir durumdur. Bugün geçmişteki günlük örgütsel pratiğimize baktığımızda, önümüzde duran ereklerimizle karşılaştırıldığında, her şey basit bir mücadelesel hareketliği, bir atlayıp zıplamayı andırıyor. Biz popülizmin pratik çıkmazını bütün boyutlarında, güvenlik, çalışma sürekliği, kadro yetiştirmekten tutun işçi komitelerinin propagandasını yapmak, yaygınlaştırmak, örgütlemek ve genel organları örgütlemeye kadar iyice gözlemledik. Bu yötemler açıkça bizim bütünsel görevlerimizi ilerletmedeki yetersizliklerini göstermişti. İkincisi, şimdi artık yüzeysel, kolaycı biçimde ele alınamayacak Komünist Parti Programı diye birşey vardı. Komünist Parti Programı bizden Komünist Partisi’ne uygun pratik yöntemler talep etmektedir. Komünist Militanlar Birliği programı çözümsel bir metne, propaganda ve yaygınlaşmaya yarayan bir belgeye indirgenebilir belki de, ancak Komünist Parti Programı bizden Komünist Partisi’ni ve toplumsal devrimi örgütlememizi istemektedir. Programın Komünist Parti Programı olarak adlandırılması gerçeği komünist yöntemlere ulaşmamız için hepimize yapılan bir uyarıydı. Komünist Parti Programı’nı yagın küçük burjuva yöntemlerle edinmek olanaklı değil. Öyleyse hareketimizin tarihsel deviniminin açısından edinmemiz gereken kendi sınıfımızın bağımsız görüşlerini ön plana çıkarabilmek için öncelikle kuramsal açıdan küçük burjuvaziyi geri püskürtmeliydik. Bu konu artık Komünist Parti Programı’yla gerçekleşmişti, bu programı edinmek gündemimize yerleşiyordu, bu da bizi kendimizi pratik alanda küçük burjuvaziden ayırmamızla görevlendiriyordu. Bir başka deyişle biz Komünist Parti Programı’nı edinmiştik, şimdi de bu partinin yöntemleri nelerdir, neler olmalıdır sorularıyla karşı karşıyaydık. Çalışma yöntemi tartışmasının başında komünist programımızın ayrılmaz parçası olan pratik yöntemlerden yoksun olduğumuzu söyledim. Ereklerimiz ve bu erekleri izleyip gerçekleştirmemizin ikisi de düşünsel sistemimizin parçalarıdırlar, komünist erekleri gerçekleştirmek için pratik yötemlerimiz ereklerimizin kendileri kadar bizim özgüllüğümüzün göstergesidir, özgül sınıfsal özellikler taşır. Dolayısıyla çalışma yöntemi tartışması temel olarak bu özgül sınıfsal özelliklerin bizim pratik yöntemlerimizi belirlemediklerini, bizim şimdiye dek başka sınıfların yöntemlerini edindiğimizi kavramamızı sağlamaya yönelik olmalıdır. Biz komünist erekleri küçük burjuva yöntemlerle gerçekleştirmek için boşuna çabalamışızdır, oysa komünist yöntemlerin kendileri bizim kimliğimizin bir parçasını oluşturuyorlar.
Komünist partisinin herşeyden önce işçi sınıfı hareketi içinde madilleşmiş belirli mücadele gelenekleri olduğu tartışmasına yoldaşların olumlu baktığı görünüyor. Bu gelenekler var olduğu ölçüde Parti de mevcuttur. Bu gelenekler doğal olarak yalnızca programatik ereklerde değil canlı komünist mücadelede, kadrolarda, örgütlerde, sosyalizm için mücadelenin yerleşmiş yöntemlerinde belirir. Parti oluşturmak için mücadelede pratik komünist yöntemler sorununun önemi burada açıkça ortaya çıkıyor. Bu gelenekler bütünüyle ayaktaysalar, Bolşevik pratik yöntemler komünistlerin faaliyetinin temelini oluşturursa bütün faal üyelerinin komiteleri polis baskısıyla dağıtılmış olan güçsüzleşmiş veya örneğin en iyi kadrolarını uzun bir savaş süresince yitirmiş olan bir parti bile hala komünist partidir, uygun koşullarda hızla yeniden kendini yapılandırabilir.
Ancak bugün karşılaştığımız şey güçsüz bir parti değil temelde partileşmekten bütünsel bir kopuştur. Bolşevizm son devrimci Marksist parti hareketiydi. Bizim Bolşevik Parti ve uzak geçmişteki öteki Bolşevizm yandaşı partiler içinde son partili mücadelelere katılmamızla bizi derin bir yarık, bütünsel bir boşluk ayırmaktadır. Biz bugün güçsüzleşmiş, darbe almış bir partiyi güçlendirme, yeniden örgütleme sürecinde değiliz, temelde gerçek komünist bir partiyi yeniden kurmak göreviyle karşı karşıyayız. Niçin bizi Bolşevizm’den bütünsel bir kopuşun, bir boşluğun ayırdığını söylüyoruz? Çünkü Bolşevik partili mücadele gelenekleri, yöntemleri korunmamıştır, ne kişilerde ne de örgütlerde, ilkelerde onların çalışması izlenmemiştir. Bu yüzden gerek erekler, siyasetler düzeyi anlamına gelen kuramsal alanda gerek partili örgütleme ve pratik anlamına gelen eylem düzeyinde bu kesin, bütünsel bir ayrım ve boşluk olmuştur. Biz kendiliğinden, doğal biçimde kendi hareketimizin mirasına dayanmıyorduk, gözümüzü mevcut bir Bolşevik harekete veya partiye açmadık, tersine gerek kuramsal gerek eylem düzeyinde Bolşevizm’i yeniden canlandırmamız gerekti, bazı şeyleri yeniden kurmamız gerekliydi. Daha önce Komünist Parti Programı’nın kendisinin nasıl Bolşevizm’i kuramsal ve programatik düzeyde yeniden canlandırma mücadelesinin özü olduğunu dile getirdik. Kuramda ve programda komünist bir program çevresinde partili bir hareket oluşturabilecek düzeyde revizyonizmi Marksizm’in yolu üzerinden kaldırmış bulunuyoruz. Bir başka deyişle Komünist Parti Programı gerçekte revizyonizmin ayaklarının altından kurtarılan Komünist Parti programıdır, revizyonizmin bütün uluslararsı ve yerli biçimlerinden bağımsızlığımızın belgesidir. Öyleyse geriye kalan sorun pratik yöntemlerimiz sorunudur. Tudeh Partisi’nin, gerilla hareketinin, 3. Yol popülist çalışma yöntemlerinin mirası olan pratik yöntemlerden bütünüyle kopmadan İran Devrimci Marksizm’i ile Bolşevizm arasındaki boşluğu dolduramayız, komünist bir parti kurup sınıf içinde partili (komünist) mücadele biçimini ilerletemeyiz. Dörrt yıl önce İran komünist hareketinin ana gövdesinin kuramsal açıdan komünizmden uzak olduğu ölçüsünde bugün biz eylemde, pratik yöntemlerde komünizmden uzak olduğumuzu kavramalıyız. Kongre’miz son bir hafta tartışmalarıyla İran komünizminin evrilmesinde belirleyici bir adım atmıştır. Bir daha Leninist örgüt kuramına daynmaktayız.
Ancak bu kuramı dile getirdiğimizde yeni hiç bir şey söylemediğimizi anlıyoruz. Fakat önemli olan nokta bizim sınıfımızın bu eski öğretisini öteki sınıfların “yeni” düşünceleri ve formülasyonlarına karşı yerleştirdiğimizdir. Bu tartışmalar Leninizm mirasına böylesi önemli bir geri dönüş için gerekliydi. Programımıza baktığımızda Leninist örgüt kuramının ana hatlarının 8. Maddede açıkça dile geldiğini görürüz, gerçekteyse biz bunu bütünüyle görmezden gelmişiz. Unutmuş üzerinden geçip gitmişizdir.
Programımız proletarya diktatörlüğünün kurulmasının koşulunun proletarya mücadelesinin tüm yönlerine önderlik edecek, onu sınıfsal çıkarlarının ayırdına vardıracak, bağımsız sınıfsal safında örgütleyecek, siyasal erki işçi sınıfı yığınları önünde ele geçirecek bir komünist partinin varlığı olduğunu söylüyor. Komünist parti proletaryanın toplumsal devrimini örgütleme partisidir. Programımızda dile gelen proleter devrimci eylem gereksindiği örgütü, komünist partiyi tanımlayıp belirlemiştir. Bu partinin görevlerini, özelliklerini proletaryanın toplumsal devriminin gerekleri temelinde tanımlamak, bu Leninist örgüt kuramının temelinden başka değildir, öyleyse biz neyi arıyorduk? İvedi görevimiz bu özelliklere iye bir örgüt oluşturmamız, Komünist Parti Programı’nda dile gelen görevleri üstlenmesini sağlamamızdı, şimdi aylar süren bulanıklık, günler süren tartışmadan sonra programda açıkça dile gelen noktaya varmış bulunuyoruz. Ancak konunun bütün önemi bu kez mevcut popülist düşünsel aygıtının bütünlüğünü eleştirerek bu sorunun derinliğine ulaşmış olmamızdır. Parti tanımı, özellikleri ve görevleri bundan önce Komünist Militanlar Birliği programında da dile gelmişti, ancak sorun bizim, yalnızca kendimizin değil, hiç olmazsa 3.Yol’un da bu tanımı anlayabileceğini düşünmemizdi. Ancak böyle değildi, bu Kongre’nin de tartışmalarından sonra açıklığa kavuştuğu gibi bu kavrayış derinlikli değildi, (3. Yol bir yana) bizim örgütsel pratiğimize bile fazlaca bir etkisi olmamıştı.
Şu an tartışma hangi noktaya varmış bulunuyor? Geçmiş tartışmaları yinelemek istemiyorum, yalnızca çalışma yöntemi tartışmasının ana halkasının nasıl elde edildiğini anlatacağım.
Yoldaş Taqvai (Yaşar) son konuşmasında bir daha örgütçülük, örgütün sınıftan ve sınıf öncülerinden ayrılığını (genel anlamıyla sektarizmi) popülist çalışma biçiminin eleştirisinin ana halkası olarak gördüğünün altını çizdi, bu yötemlerin çeşitli eksikleri ve belirtilerinin bu temel formülasyonla açıklanabileceğini düşündüğünü söyledi. Yoldaşın sunduğu formülasyon oldukça ilgiye değerdi. Yoldaş “devrimde yığınların vekili olmanın” popülist çalışma yöntemine küçük burjuva özelliğini kazandıran temel özelliğinin en derin açıklanmasıdır, bu da bizim popülist yönteme yönelttiğimiz eleştirinin en derin biçimidir dedi.
Ancak “devrimde yığınların vekili olma” ifadesine daha dikkatli baktığımızda onda önemli popülist bir özellik görmemiz olanaklıdır. Hangi yığınların vekili, hangi devrimde? Acaba komünist örgütlerin ayırt edici özelliği “devrimde yığınların vekili” olmaması mı? Burada hangi devrim söz konusu edilmekte, popülistler hangi yığının vekiliydiler? Bu formülasyonda açıkça sınıfsal içeriğinden arındırılmış bir devrim söz konusu edildiği göze çarpmaktadır. Popülist çalışmanın eleştirisinin anahtarı bu formülasyonun kendisisnin eleştirisiyle, ötesine geçmekle elde edilebilir. Burada bizim devrimciliğimiz, genel olarak yığınların devrimiyle, bir başka deyişle küçük burjuva devrimciliğiyle, eleştirel olmayan bir yöntemle, özdeş varsayılmaktadır. Popülistlerle bizim örgütsel faaliyetimiz arasındaki fark onların bu “devrimde yığınların” vekaletini üstlenmek istedikleri bizim ise yığınların kendisini meydana indirmek istediğimiz biçiminde özetleniyor. Bu formülasyonda bizim göz önünde bulundurduğumuz “devrim”, bizim devrimciliğimiz “yığınların”, küçük burjuvazinin devrimciliğinden ayırt edilmiyor. Ancak tartışma tam olarak biz komünistlerin tanımlanmış bir devrim için örgüt oluşturmamızla ilgilidir: Proleter devrim. Devrimci eylemi örgütleme bütün komünist örgütlerin görevidir. İlke olarak devrimci örgüt belirli bir kitlenin devrimci eylemini örgütleyen, ona önderlik eden örgüttür. Devrimi örgütleme kuramına iye bir örgüttür. Biz de programımızda bir devrimi örgütleyip önderliğini yapacak bir örgüt oluşturmak istediğimizi belirtiyoruz. Ancak bu hangi devrimdir? Bunun açıkça proletaryanın toplumsal devrimi olduğu ortadadır. Öyleyse tartışma bizim bir örgüt olarak “devrimde yığınların vekili” olup olmayacağımızla değil hangi devrimin örgütümüzün, bir başka deyişle komünist örgütümüzün varlık felsefesini oluşturduğu, örgütümüzün pratik çalışma özelliklerinin temelde hangi devrimin gerekliklerine uygun olarak belirlenmesi gerektiği ile ilgilidir.
Şimdiye kadarki ideolojik mücadelemizde küçük burjuva devrimciliğini çeşitli yönlerinde eleştirmiş sosyalist devrimciliğin altını çizmiş olan bizlerin nasıl oluyor da örgütsel çalışmanın temellerini ele aldığımız anda aynı eleştirel yöntemi sürdürmüyor, eleştirel olmayan bir yöntemle genel “devrimden” söz ediyor, anlamını önceden varsayıyor tartışmamızı vekalet çerçevesinde yoğunlaştırıyoruz? Bundan önce felsefeden ekonomi ve siyasete kadar küçük burjuva devrimciliğinin bu temellerini tanımış, çözümlemiş, bu mücadelenin sınıflar ötesi “rejim karşıtı” alanda kaldığını deşifre etmiş olan bizlerin niçin örgüt kuramıyla ilgilendiğimiz anda örgütü genel “devrimden” çıkarsıyor örgütlenmesi örgütümüzün varlık nedenini tanımlayacak devrimin içeriğini belirlemiyoruz? Niçin yalnızca “devrimde yığınların vekili” olmamamız gerektiğini ifade etmekle yetiniyoruz? Sorunun formülasyonuyla ilgili bulanıklığımız burada gideriliyor: Çalışma yöntemi tartışmasını da proleter devrimi örgütleme açısından ele almalıydık. Örgütümüzü tanımlanmış bir devrim, proletaryanın sosyalist devrimi için istiyoruz, bu özellikler pratik yöntemlerimizi tanımlar. Propagandamızın, sosyalizmi yaymamızın, örgütlememizin işçi sınıfını toplumsal devrimi için hazırlamaktan başka ereği yoktur. Öteki devrimlerin konumları bu temel ereğin ışığında bizim için anlam kazanıyorlar. Bunlar programımızda açıkça dile getirilmiştir. Bu kalkış noktasını Besuye Sosyalizm’in (Sosyalizme Doğru) 2. sayısının baş yazısında bile vurgulamıştık. Komünist örgütün, komünist partinin temel olarak işçi sınıfı saflarında ayrılığı ve dağınıklığı yok etmek, sınıfı kendi bağımsız çıkarları konusunda bilinçlendirmek, onu özellikle sınıfsal siyasal prtisinde örgütlemek, toplumsal devrimini gerçekleştirmek aracı olduğunu söylemiştik. Bu Leninist örgüt kuramının temelinden başka değil, biz onu bu adla tanımıyorduk. Yanlış biçimde örgüt kuramını bulmak için örgütlü çalışmanın teknik yönlerine, propaganda, yaygınlaşma ve örgütleme yöntemlerine yönelmiş kuramı bu alanda arıyorduk. Örgüt kuramının kendisinin de son çözümlemede bir kuram olduğunu, ilk olarak örgütün varlık nedenini açıklaması gerektiğini unutmuştuk. Komünist örgüt niçin gereklidir? Örgüt kuramının ilk sorusu budur. Komünist bir örgütün varlığını gerektiren maddi, toplumsal zorunluğu tanıdığımızda örgütün bu zorunluğa karşılık verebilmek için sahip olması gereken özellikleri açıkça tanımlayabiliriz. Ereği proleter devrimi örgütlemek olan kişinin oluşturacağı örgütün bu devrimin gerekliklerini karşılayabilecek, bir başka deyişle işçi sınıfını bu devrimi gerçekleştirmek üzere örgütleyebilecek durumda olması gerektiği apaçıktır. Çalışma konumuz, çalışmamızın içeriği, yöntemimiz bu ereğin sonucudur.
Ancak sorun açık görüşlerimiz, programatik yöntemimize karşın örgüt konusuyla karşılaştığımız noktada pratikte devrimciliğimizi küçük burjuvazi devrimciliğine kadar indirmemiz oldu. Örgütümüzün zorunluğunun açık olarak hangi devrimden kaynaklandığını belirtmeksizin devrimden, devrimi örgütlemekten söz ettik. Pratikte proletaryanın toplumsal devrimini gözümüzün önünde fiilen sürmekte olan devrimle, işçi sınıfının toplumsal devriminin bir anı, uğrağı olan devrimle bir tuttuk. Örgütümüzü “devrimden” çıkarsadık, onu “devrime” yönelttik, ancak örgütsel görevlerimiz söz konusu olduğu yerde, biz komünistlerin örgütlenmesinin varlık nedeninin oluşturan devrimi değerlendimede, fiilen sürmekte olan devrimin ötesine geçemedik. Bu yüzden bizimle Peykar ve Fedai gibi küçük burjuva örgütleri arasındaki fark pratikte bizim bu devrim için bütünsel bir programımızın olması, onlarınsa temelde mevcut devrimi bile “rejim karşıtı” mücadelede özetledikleri düzeyine kadar indi. “Devrimci güç,” “devrimci eylem,” “devrimci örgüt” vb. kavramlar yalnızca bu devrim temelinde tanımlanıyordu. Bu nokta devrimciliğimiz bile fiilen mevcut olan bir devrimin koşuluna bağlanıyordu. Sorunumuzun “devrimde yığınların vekili olmak” ise sürmekte olan bir devrim olmadığında biz devrimci değil miyiz? 130 yılı aşkın süredir proletaryanın toplumsal devrimini örgütlemekle uğraşmıyor bu anlamda devrimci eylemde bulunmuş değil miyiz? Marks’ı, Lenin’i, bizi, onlarca, yüzlerce komünist birimi, örgütü birbirleriyle ilişkilendiren bu devrimci eylem hangisidir? Hepimizin ortak paydası, ortak devrimci özelliği proletaryanın toplumsal devrimini örgütlemeye katılmaktan başka mı?
Ana sorunumuz örgütü pratikte siyasetten çıkarsamayışımızdı. Bir başka deyişle açıklanmış, ilkesel siyasetimiz örgütsel hareketimizi gözetlemiyordu. Bu, bizim bu ilkesel siyaseti, bir başka deyişle toplumsal devrimi örgütleme, sosyalizm için mücadeleyi canlı, ivedi bir siyaset, bir mücadele olarak görmeyişimizin, sosyalist erekleri gerçekte, sözcüğün pratik anlamında devrimci erekler olarak gündemimize almayışımızın yansımasıydı, devrimi fiilen sürmekte olan, doğal olarak belirli sınıfsal dengelerin damgasını taşıyan devrimle bir tuttuk. Devrimciliğimizi, sürekli görevimiz olan devrimci eylemi, yüz yıldan beri döneminin başlamış olduğu, yüz yıldır ivedi görevimiz olan devrimle değil yalnızca bugünün devrimciliğiyle, fiilen sürmekte olan bir devrime yönelik devrimcilikle ilişkisi içinde tanımladık. Devrimci eylem bizler için bir devrimi fiilen sürdürmekle anlam kazanıyordu bu yüzden devrimci eylemi örgütlemeye giriştiğimizde (devrimci örgüt kurduğumuzda) kendi bütünlüğü içinde proleter devrimi örgütlemeye değil İran’ın mevcut, fiilen sürmekte olan demokratik devrimini örgütlemeye yöneldik. Evet, devrim için bir örgüt oluşturduk. Bu yolda yılmadan çalıştık, özveride bulunduk, ancak bu “devrim” fiilen sürmekte olan belirli bir devrimdi, dolaysız biçimde proletaryanın toplumsal devrimi olmayan bir devrimdi, özel olarak proletarya ve sosyalist ereklerini değil farklı sınıfları, onların ortak demokratik ereklerini temel alan bir devrimdi.
Temel nokta gerçekte proleter devrim sorununu gerçek, sürekli dolayısıyla da Lenin’in zamanının geldiğini söylediği (bizim içinse epey önce zamanının geldiğini söyleyebildiğimiz) anlamda ivedi bir durum olarak göz önünde bulundurmadığımızdı. Sürekli bir durum sürekli ivedi bir durumdur. Bir başka deyişle sürekli, her durumda ivedilikle gerçekleştirilmelidir. Proleter devrimin bizim için böyle bir konumu olmalıydı. Ancak mevcut, fiili, sürmekte olan devrim, devrim, devrimcilik kavramlarını ondan çıkarsayacağımız biçimde bizi kendine çekmişti, dolyısıyla bütün toplumsal-sınıfsal güçleri, ister vekili olalım ister kendisini sahneye çağıralım (her iki durum da geçerliydi), yalnızca bu devrime doğru sürüklüyorduk. İster sınıfa gitmeyip kendi doğrudan eylemimizi, edimimizi, örgütsel gücümüzü onun yerine otturtuğumuz yerde ister sınıf kitlesine yönelip onu devrimci eyleme çağırdığımız noktada olsun, bu durumların hepsinde göz önünde tuttuğumuz devrimci eylem fiili devrimlerden ve sınıfsal çalkantılardan kaynaklanacak devrimle değil sürmekte olan fiili devrimle ilgiliydi.
Sürmekte olan İran devriminin gerçek bir devrim, çağdaş İran tarihinin en önemli gelişmesi, İran proletaryası ve biz komünistler için en önemli olay olduğunun altını çiziyorum, bu devrim gelişmeli, derinleştirilmeli, önderliği işçi sınıfının komünist önderlerinin eline geçmelidir. Ancak devrimi ve devrimciliği fiili bir devrimle sınırlamak, yalnızca onun dönemsel gerkliklerinin karşılığını vermeye girişmek tüm komünist partileri devrimci dönemlerde tehdit eden büyük tehlikedir. Biz bunu yaptık. Örgütsel çalışmamızda dolaysız biçiminde nesnel ve öznel özelliklerinden dolayı bizim varlık nedenimizi oluşturan toplumsal devrimden daha dar bir içeriği olan devrimin basit kuyrukçuları olduk. Partikteki bu kurukçuluk gerçekte bizim bu devrimin gücünden öteki devrimi yaklaştırmak için gerektiği gibi yararlanmamızı bile engelledi.
Bundan önce, özellikle bu Kongre’de çokça sosyalizmi, sosyalist mücadeleyi klasik Marksist metinleri yayıp açıklamaya indirgemek konusunda uyarıda bulunduk, ancak gerçekte niçin sosyalizm bizler için sözcüğün pratik anlamında devrimi çağrıştırmıyordu? Niçin sosyalizm sosyalist devrim ile bir tutulmuyor, sosyalist devrim sözcüğün gerçek anlamında niçin bizim için pratik ivedilik kazanamıyordu? Söylediğim gibi bunun nedeni konu pratik-örgütsel temelde ortaya çıktığında gerçekte küçük burjuva devrimciliğinin eleştirisini bir yana bırakışımızdı, küçük burjuva devrimciliğini kuramsal, siyasal düzeyde proleter açıdan bütünüyle eleştirmiştik, ancak pratikte devrimci eylem kavramını küçük burjuva yorumu düzeyine indirgemiştik. Görüşlerimiz, programımız bizimle küçük burjuva sosyalizmi ve devrimciliği arasındaki sınırı açıkça çizmişti, ancak pratikte küçük burjuva örgüt kuramı kendiliğinden Leninist örgüt kuramın yerini alıyordu. Besuye Sosyalizm’in ikinci sayısının başyazısında, başka metinlerde, yazılarda da popülistlerin, küçük burjuvaların komünist partiyi demokratik devrimin gerkliklerinden çıkarsadıklarını ortaya çıkarmıştık, KMB programında, daha sonra da Komünist Parti Programı’nda Leninist örgüt kuramının asal yargısını dile getirdik, ancak bu temel ilkeleri gerçekte rafa kaldırdık, Komünist Militanlar Birliği’ni, her hangi başka komünist örgütü demokratik bir hareketin gereklikleriyle ölçtük, yargıladık; yalnızca sürmekte olan demokratik devrimin sorularını karşılayan propaganda, yayılma, örgütleme, örgüt içi görevler ve genel olarak örgütlü pratiğin biçimlerini önümüze koyarak yaptık bunu.
Demokratik sınırlı devrimciliğe yönelmiş bir örgütle sosyalist ereklerin, programın gerçekleştirilemeyeceği kendiliğinden ortaya çıkıyor böylece. Böyle bir örgüt öylesi erekler için yaratılmış bir aygıt olamaz. Gerçekte bütün halk kesimlerini, öğrencileri, esnafı, devlet memurlarını, işçileri devrimci cumhuriyeti gerçekleştirmek üzere örgütleme temelinde oluşan bir örgüt, samimi biçimde yığınların vekili olmak istemese dahi, nasıl proletaryanın toplumsal devrimini örgütleyecek aygıt olabilir? Böyle bir örgütün çalışma alanının işçi sınıfı olmayacağı açıktır, parti birimlerine dayanmayacağı açıktır, Komünist Parti Programı’nı gündelik örgütsel, propaganda, yayılma faaliyetinin temeli olarak alması için onunla uğraşmak gerektiği açıktır, programı yaymayı akademist biçimde algılayacağı ortadadır. Popülist çalışmaya dayalı bir örgüt için sosyalizm soyut bir ilkeye dönüşür, devrimci-demokrat eylem biricik gerçek eylem sayılır. Böyle bir örgüt sosyalizmi kesin biçimde unutmaz, ancak onu dile getirdiğim akademik anlamda bir “yayılma” sorunu olarak ele alır. İşçi yığınlarına “sosyalizmi öğren,” “sömürüyü tanı” ama “rejime” karşı mücadele et der. “Bilincin sosyalist, eylemin devrimci-demokrat olsun.” Bu (en iyi durumda) bilinçlendirme düzeyinde sosyalizmi söz konusu eden örgüttür, ancak doğrudan eylem düzeyinde, devrimci eylem düzleminde yalnızca demokratizmi gerçekleştiren örgüttür. Böyle bir örgüt kaçınılmaz olarak genel, sınıflar ötesi bir dokuya bürünür, devrimci-demokrat çalışmaya uygun yöntemler edinir, ancak olasılıkla önderliğin siyasal-kuramsal yayınları düzeyinde sosyalizmden konuşur.
Bu, sektarist olmayan, kitlesel nüfuza sahip örgütler için de geçerli olan küçük burjuva çalışma biçiminin özelliğidir. Yoldaş Taqvai’nin örgütün kitlelerden ayrılığı veya kitlelerin vekili olması formülasyonu kitlesel nüfuzu olan Komela gibi örgütlerle karşılaştığımızda işlerliğini yitirir. Temel sorun bu gibi örgütlerin kitleleri sahneye çektiklerinde bile fiilen mevcut olan bir devrime ve harekete yönelik olan ve kesinlikle ötesine geçmeyen belirli devrimci bir eylemi onların gündemine yerleştirip örgütledikleridir. Özgül biçimde, dolayımsız olarak sosyalist olmayan, genel demokratik özellikler taşıyan bir hareketi ve devrimi [örgütlemeleridir].
Popülist bakış açısı örgüt konusunda, proletaryanın toplumsal devrimini örgütlemek üzere devrimci örgütü oluşturma görevinden yan çizer, çünkü bu konuyu gerçekte devrimci eylem sözcüğünün maddi, nesnel anlamında göz önünde bulundurmaz. Dolayısıyla işçi sınıfını ivedilikle kendi bağımsız sınıfsal partisinde örgütlemek isteyen, proletaryayı bağımsız sınıfsal çıkarları (sosyalist çıkarları) konusunda bilinçlendirmek isteyen, bunda ivedi rutin örgütsel çalışma olarak ayak direten kişilere popülizm şu yanıtı verir: “Bu pasif siyasal çalışmadır!” Proletaryanın toplumsal devrimini örgütleme, siyasal erki ele geçirme görevinin –on yıllardır ertelenen görevler- “pasif siyasal çalışma” damgası yemesi oldukça ilginçtir!
Komünist çalışma yöntemini edinmeye karşı başka bir popülist direnç (propaganda, yaygınlaşma, işçi sınıfının sosyalist örgütlenişi dahil) sosyalist çalışmayı ivedilikle gündeme almayı iradecilik olarak suçlamasıdır. Sosyalist çalışma son çözümlemede popülizm için, iddası ne olursa olsun, işçi sınıfının kendiliğinden hareketinin gelişme ölçüsü koşuluna bağlanır. Bu bakış açısına göre sosyalist hareket ilkesel olarak işçi sınıfı hareketi olarak düşünülmez, “kendiliğinden” hareketin karşı kutbuna dönüştürülür. Burada proletaryanın “kendiliğinden” hareketinin, ne kadar kendiliğinden olursa da olsun köle hareketi olmadığı gerçeği unutulmaktadır. Bu her uğrakta mevcut kuramlara göre hareketin ilkel biçimlerine bürünüp yola koyulan bir sınıfın hareketidir. Bu ilkel biçimlerden biri sendikal harekettir. Ancak örneğin bir İngiltere’de sendikal hareketin neresi kendiliğindendir? Orada sendikal hareketin bürosu, aygıtları, yönetim yeri, danışmanlığı, çok sayıda kuramcısı bulunur, ekonomik programları ilerletme konusunda bir çok zaman devletin ortağıdır, buna karşın İranlı komünistler düşünmeksizin bunu işçi sınıfının “kendiliğinden” hareketi olarak adlandırırlar. İşçi sınıfı salt ulusal, ülkesel bir varoluşmuşcasına, İran işçi sınıfı da bugün doğmuş, görüşlerini sıfırdan yaratıp geliştirmiş, bundan dolayı da sendikalizmi kaçınılmaz olarak “kendiliğinden” eğilimiymişcesine [düşünürler]. Marks, Engels ve Lenin’in kendisini bizzat İran işçi sınıfı içinde faaliyet ederken görmediğimiz ancak İranlı işçi sendikalist eylemci çok gördüğünden Marks’ın, Engels’ın, Lenin’in, komünizmin ve biz komünistlerin “işçi sınıfının dışında” olduğu İran işçi sınıfı sendikal hareketinin ise “özsel, kendiliğinden” hareketi olduğu sonucuna varılır! Popülistler, bütün temelleri yıllar boyu Avrupa işçi aristokrasisi, bugün ise açık biçimde Batı Avrup sosyal demokrat partilerinin burjuva kuramcıları tarafından kuramsallaştırılmış, dünya çapında örgütlenmiş ve yine bu unsurlar ve partiler tarafından önderlik edilen sendikal hareketi kolaylıkla “kendiliğinden” sayarlar, ancak onlardan komünist hareketi işçi sınıfı içinde belirli bir hareket olarak tanımaları istendiğinde dilleri tutulur, vicdanları sızlamaya başlar! Bunlar komünizmi, söylemlerine karşın, gerçekte en az yüz otuz yıldır Komünist Manifesto’nun yayınlanmasıyla bir hareket olarak işçi sınıfı hareketi içinde maddi, nesnel varlığı olan, 70 yıl önce ise büyük bir işçi devrimini sınıfının en bilinçli kesimi olarak yönetip başarıya ulaştırmış bir hareket olarak görmezler. Her zaman tarihsel, gerçek bağlamının dışında alıntılanan “sosyalizm işçi sınıfına dışardan taşınmalı” cümlesine yapışırlar. Doğru! Komüniz uzun zamandır işçi [hareketi] dir. Bunu kartellerin, tröstlerin sahipleri bile artık iyice biliyor.
Yoldaşlar! Biz, reveziyonistler örgütümüzü, Enternasyonal’imizi param parça ettikten sonra örgütümüzü yaratmak için yeniden sahneye çıkan Manifesto’nun, Ekim Devrimi’nin temsilcileriyiz. Biz işçi hareketiydik. Saflarımızda milyonlarca, on milyonlarca devrimci işçi bulunmuştur. Bunlar buharlaşıp uçmuş değiller. Lenin’imizin fotografı milyonlarca işçi evinde duvarlara asılıydı, hala da öyle. Komünistlerin “Kahrolsun kapitalizm” sloganı bugün işçi çocuklarının da sloganıdır. İran devriminde de uluslararsı işçi sınıfının bir kesiminin komünist karakteinin, komünist mirasının İran işçi sınıfı mücadelesini görünürde monarşiye ve baskıya karşı başlattığında kapitalizmin itibarını da onunla birlikte yok edecek ölçüde canlı olduğunu gördük. Öyle ki palazlanmış kapitalist bile devrimden aylar sonra sokaktan sağ geçip evine varabilmek için kahrolsun kapitalizm sloganı atmak zorundaydı. Üstelik bu önderliğinin aleni olarak ağızlarına aldıkları sloganlarının kesinlikle burjuvaziye, özel mülkiyete darbe indirme iddiasında olmadığı bir devrimdi. Ekim Devrimi’yle birlikte sovyet hareketinin, komünist bir devrim örneğine göre yaşayabilme harketinin nasıl dünyanın en uzak köşelerinde bile yüz milyonlarca işçinin ve emkçinin ülküsüne dönüştüğü gerçeğinin altını Lenin çizmiştir. Bunun anlamı nasıl sendikalist amaçlar işçi sınıfı içine nüfuz edip yer ettiyse komünist ereklerin de işçi sınıfı içine nüfuz edip yerini almış olmaktan başka değildir. Evet, popülistler işçi sınıfının on yıllar boyunca gelişimini, dönüşümünü, işçilerin “kendiliğinden” geleneklerinin, eğilimlerinin evrimini görmüyorlar. Bunlar komünizmi, şimdi büyük, yığınsal komünist devrimlerden sonra, işçi sınıfı yaşamı içinde gerçek bir deneyim, işçi sınıfı içinde gerçek bir eğlim, dolayısıyla bir işçi eğlimi olarak göz önünde bulundurmuyorlar. Bunlar geçekte işçi sınıfı ululslararası hareketinin tarihinin bir daha İran’da yenide yinelenmesini bekliyorlar, Marks’ın, Lenin’in gelip İran’da proleter devrimin kuramını “dışardan” oluşturup işçi sınıfı içinde berkleştirmesini bekliyorlar, o zaman bunlar da komünizmi işçi sınıfı hareketi içinde bir eğlim, bir işçi hareketi olarak görmeye cesaret edeceklerdir.
Hayır, bu bizim yaklaşımımız olamaz. Son yoldaşlarımız Rusya’da yenildiler, tarihsel zaferlerinin mirasını ise bize bıraktılar. Biz İran’da başından beri proleterdik, bir işçiyi bile tanımasak bile. Çünkü bir çok işçi biz komünistleri –bizim komünist olduğumuzu kabul ederlerse eğer- kendi devrimlerinin öncüleri, önemsedikleri Lenin’leri, Ekim’lerinin mirasçıları olarak biliyorlardı. Komünizm nesnel olarak işçi sınıfına ait bir harekettir, bu sınıfsal aidiyetini büyük proleter devrimini, Birinci Dünya Savaşı devamında emperyalist devletlerin güçlerine karşı işçilerin silahlı yığınsal savaşını örgütleyerek, işçilerin sosyalizm ve komünizm yolunda yaptıkları özverilerle, verdikleri canlarla kanıtlamıştır.
Öyleyse bizi işçi sınıfının dışında, işçi hareketi dışında varsayma, bizden işçi sınıfıyla “birleşmemizi” isteme işini küçük burjuvaziye bırakalım. Çünkü bu tam da küçük burjuvazinin bize yakıştırmak istediği konumdur. “Marksizm işçi sınıfı dışındadır” cümlesini ve benzer ifadeleri alkışlayan küçük burjuva örgütlerinin kendilerinin gerçekte işçi sınıfının dışında olduklarını unuttuk, 3. Yol popülist örgütlerinin hiç biri başından beri Marksizm’i işçi sınıfı hareketi içinde bir eğlim olarak görmediler. Bu örgütlerin çoğunun kurucuları, düşünürleri temelde komünizmi Halkın Mücahitleri’nin dininin antitezi olarak öğrendiler, İslam’dan el çektiklerinde komünist olduklarını düşündüler. Onlar materyalizmi, hem de mekanik biçimini, komünizmle karıştırdılar. Onlar asla Marksizm’in uluslararsı işçi hareketinde köklü bir eğlim olduğu, kendine özgü geleneklerinin, pratik yöntemlerinin olduğu, kendi partilerini oluşturduğu, sürekli olarak işçi sınıfı içinde komünist üsler oluşturduğu, on yıllar boyunca işçi sınıfını sınıfsal, devrimci mücadelelerde yönlendirdiği, dolayısıyla Marksist olmanın bu gelenekleri de öğrenmeyi gerektiğirdiği gerçeği üzerine hiç düşünmediler. Onların komünizm kavrayışları yüzeysel ve soyuttu, biz de pratikte, komünizmi pratik kavrayışımızda bu küçük burjuva yorumla yetindik. Burada kesinlikle programatik ve siyasal görüşlerimizi kastetmiyorum, biz pratikte yetindik, çünkü komünistler için her türden devrimci eylemin temeli, olmazsa olmaz koşulu olan örgütte ve örgüt kuramında eleştirel olmayan bir biçimde yaygın küçük burjuva anlayışı izledik.
Söylediğim gibi sorun tam da bizim küçük burjuva devrimciliğini biricik devrimcilik biçimi, genel, sınıflar üstü devrimi de biricik gerçek devrim olarak gördüğümüz noktadaydı. Biz kendi sosyalist devrimimizi gerçek düzeyinden “erekler” düzeyine yönelttik, kendi devrimciliğimizi, uzun süreden beri gündemde olan sosyalist devrimciliği, işçi sınıfını komünist parti bayrağı altında örgütlemeye, siyasal erki ele geçirip proletarya diktatörlüğünü kurmak isteyen devrimciliği gerçek bir durum ve gündemde görmedik. Bizim için devrimimiz, sosyalist devrim, devrimci eylemin uzun süreden beri onu gerçekleştirmek için sürdüğü, uzun zamandır onun için güç biriktirildiği, örgütlendiği, komünistlerin bu devrimci etkinlik ve eylemlerinden dolayı yükselebildiği, ayaklanmaya dönüşüp işçi sınıfının siyasal erki ele geçirmesiyle sonuçlanabilecek gerçek, gündemde bir devrim değildi. Yirminci Yüzyılın sonunda sosyalist devrimin gündemde olduğuna inanmak kesinlikle iradecilik değildir. Bugün kapitalizm bunalımının, soysuzlaşmasının son noktasındadır. Bugün sosyalist devrim kapitalist toplumun her hangi ekonomik bir bunalımının temelinde biçimlenebilir, komünist parti işçi sınıfı yığınlarını ve önderlerini kendi saflarında yeterince örgütleyebilmişse her ekonomik bunalım kapitalizmin ölüm çanlarını çalacaktır.
Biz bunların hepsini biliyorduk, yayınlarımızda bunları açıkça dile getirmiştik, İran komünist hareketinin sosyalist vicdanını uyarmakta, harekete geçirmekte büyük payımız bulunuyordu. O yüzden tartışmamın her yerinde örgütsel pratiğimizde bu kuramsal kavrayıştan uzak kaldığımızın altını çizdim. Biz işçi sınıfının demokratik devrimin ereklerinin çok ötesine geçen sınıfsal, sosyalist ereklerine ulaşmasında bu demokratik devrimin konumunu açıkça dile getirmiştik. Devrimci demokrasi ve demokratik devrimin başarıya ulaşabilmesi mücadelesini doğru olarak genel biçimde taktikler alanında kalan bir mücadele olduğunu biliyorduk, mücadelemizin taktik erekler için savaşmanın çok ötesine geçtiğini de biliyorduk. Bu yüzden başlangıçta, pratikte çok yönlü yaygın sosyalist devrimciliğimizi gündeme almadığımızı ayırt ettiğimizde sorunumuzu “taktikler düzeyiyle sınırlı kalmak” veya “komünist rutin çalışmayla taktiklerin ilişkisini kavramamak” biçiminde formüle ettik. Ancak bu formülasyon sorunu açıklamak için yeterli mi? Kanımca hayır, bu formülasyon sorunun derinliğini kavrayamıyor. Çünkü ilke olarak komünistler için “taktikler” alanında kalan şey küçük burjuvazi için “hem taktik hem de stratejidir”.
Bu küçük burjuvazinin devrimciliğinin bütünüdür. Öyleyse “taktik her şeyimiz olduğundan” çalışma yöntemimiz yanlıştı eleştirisi sınırlı, dar bakışlı bir eleştiridir. Sorunumuz “mücadeyi taktikle sınırlı görmek” değil “pratikte küçük burjuvazinin sınırlı devrimciliğinin kuyrukçusu” olmaktı. Gerçekte “taktik” her şeyimiz olmuş değildi, demokratik bir devrimin sorunlarını ele almak -komünistler için taktik kavramı alanında kalan durum- konusunda küçük burjuva devrimciliği her şeyimiz olmuştu, hem stratejimiz hem de taktiğimiz. Bu tam olarak taktik sorunların öne çıkması biçiminde formüle edilen pratikte küçük burjuva devrimciliğiyle yetinmekti.
Evet, komünist devrimcilik canlı biçimde sahnede ise, örgütler tarafından benimsenirse başka sınıfların devrimciliği bizim taktiklerimizde belirlenir. Bunda kuşku yoktur. Küçük burjuva devrimciliği, en fazla, proleter bütünsel devrimciliğinin bir köşesi, özel siyasal, toplumsal koşullarda sınırlı bir boyutudur. Küçük burjuva demokrat demokrasi ister, bu demokrasiyle ilgili sınırlı görüşleri bulunur, gerçekleşmesi için mücadelesi süreksizdir. Biz de, devrimci mücadelemizin bir boyutu olarak, demokrasi için, hem de en geniş kapsamlı biçimiyle, savaşıyoruz. Bu yüzden küçük burjuva devrimciliğinin bütünü bizim taktik mücadelemizin küçük bir parçasıdır.Biz de kendi bütün mücadelemizi küçük bir parçayla, taktikler sorunuyla ilgili alanla sınırlarsak artık bizim devrimciliğimizle küçük burjuva devrimciliği arasında pratikte bir ayrım kalmaz. İşte bu noktada “mücadeleyi taktiklerle sınırlamak” veya “rutin komünist çalışmayı taktikle bulandırmak” formüllerinin konunun hakkını tam olarak niçin veremedikleri açıkça ortaya çıkıyor. Çünkü tam olarak ufku ve gücü bu sınırda kalan küçük burjuva sosyalizmi ve devrimciliğidir. Komünist rutin çalışmaya yabancı olan, bütün ereği ve mücadelesi en iyi durumda komünistlerin taktik erekleriyle sınırlı kalan küçük burjuva devrimciliğidir.
Bundan dolayı sosyalist devrimi gerçekleştirmek üzere örgüt kurma görevinden yan çizilemez, demokratik bir devrimin gereklerine uygun bir örgüt oluşturup bunun “taktik sorunumuz” olduğu iddia edilemez. Demokratik devrim ve hareketi örgütleme kimin için “taktik sorunudur”? Bu devrimi örgütlemesi daha genel bir stratejinin, son ereğine ulaşmasında bir halka olan kişi için. Bu devrime kendisinin temel ve kalıcı ereklerinin gerçekleşme işini kolaylaştıracak özel bir durum olarak bakan kişi için. Daha geniş, bütünsel sosyalist devrimcilk eyleminin temeli olan, bu temel üzerinden fiilen sürmekte olan sosyalist olmayan bir devrime yaklaşan, bundan dolayı bu devrimin önünde yer alarak onu başarıya ulaştırıp fiilen sürmekte olan bu devrimin en devrimci yönlendirici gücü olması gerektiğini bilen kişi için. Demokratik devrim komünist parti ve örgüt için, sürekli, kalıcı, vazgeçilemez devrimci eylemini proletaryanın toplumsal devrimini örgütlemek üzere oluşturan, kendini bu dolayımla devrimci sayan örgüt veya parti için “taktik sorunudur” yoksa bütün devrimciliği sürmekte olan bu devrimle sınırlı, bu devrime yönelik olan güç için değil. İkincisi için demokratik devrimi örgütlemek hem stratejidir hem taktik. Taktik ve strateji popülizm için örtüşür, bu da demokratik devrimi gerçekleştirip demokratik halk cumhuriyetini kurmak anlamına gelir. Popülistlerin sosyalist erekler içeren programlarının olmaması, programa ilişkin tartışmalarda kendilerini taraf olarak görmemeleri boşuna değildir.
Doğru, bir dönemde komünist bir parti veya örgüt “mücadeleyi taktik mücadeleyle sınırlamak” zorunda olabilir. Örneğin anti-faşist bir cepheye katılması sınıfsal bağımsızlığı ve komünist çalışmasının güçsüzleşmesine neden olabilir. Ancak bütünsel komünist mücadelenin zorunluğunu temelde ihlal etmiş, bu bütünsel mücadele pratikte ve temelde örgütünün varoluşunun özünü ve nedenini oluşturmamış, hala da oluşturmayan örgütün artık küçük burjuva bir hareket veya örgütle hiç bir farkı kalmamıştır. Evet, biz de büyük ölçüde pratikte sosyalist devrimi yaşayan, gerçek, ivedi bir devrim olarak göz önünde bulundurmadık, kendi örgütsel günlük pratiğimizi temel aldığımızda bizim de sosyalist devrimimizi bir anlamda daha uzak bir zamana ertelediğimiz görülür.
Benim bu tartışmam İran’da sürmekte olan devrimin sosyalist bir devrim olduğunu, bu temelde bizim çalışmamızın da aslında sosyalist devrimi örgütlemek olduğunu düşünen kişilerin tartışmasıyla ne farkı var?
Aslında bu farkı açıklayarak kendi tartışmamın özünü açıklığa kavuşturabilir komünist çalışma sorununun belirleyici özelliğini ortaya çıkarabilirim.
Sosyalist olmak için İran’daki bu belirli devrimi sosyalist saymak zorunda olanlar tam da devrimciliklerini, devrimci eylemlerini taktiklerden, taktik sorunlardan çıkarsayan küçük burjavalardırlar. Sosyalist olmak için sosyalist devrimi bir taktik olarak ortaya atıp kavrıyorlar, çünkü onlar da popülistlerle olan ortak yöntembilimlerinin temelinde devrimciliklerini günün koşullarının nesnel özelliklerine ve taktik sorunlarna dayandırıyorlar. Onlar “varolan bu devrim sosyalisttir” diyor sosyalist örgütleme zorunluğu sonucuna buradan varıyorlar. Bunların popülistlerle anlaşmazlıkları “devrimin aşaması” ile ilgilidir komünist kimlikle değil; biri bunlara “devrimin bu aşamasının” sosyalist olmadığını kanıtlarsa onlar da popülistler gibi devrimci eylemi devrimci-demokrat eyleme indirgerler. Nitekim çoğu, yeni taktik görüşlerine varana dek öyle davranıyordu. Bunlar komünistlerin sürekli sosyalist çalışmasının zorunluğunu, katıldıkları sürmekte olan bilfiil devrim demokratik özellikler taşıyor olsa bile, anlayamıyorlar, o yüzden sosyalist olduklarını iddia edebilmek için dış dünyanın gerçeklerine, özelliklerine gözlerini kapamak zorundalar. Buna karşı biz sosyalist devrimi örgütlemenin bizim için kimlikle ilgili bir sorun, sürekli, zaman ve yer koşullarından bağımsız dolayısıyla sürekli ivedi bir konu olduğunu söylüyoruz. Biz her zaman sosyalistiz, her zaman “devrim aşaması”ndan bağımsız olarak proletaryanın toplumsal devrimini örgütlemeye çalışıyoruz, her zaman, her durumda işçi sınıfını toplumsal devrimi gerçekleştirmeye, siyasal erki ele geçirmeye çağırıyoruz. Her zaman soyalizmi, sosyalist devrimi işçi sınıfının gündemine yerleştiriyoruz. Ancak bu sürekli devrimci mücadelenin nesnel dünyanın özellikleriyle ilkişkisini kavrıyoruz. Belirli dönemlerde toplumun siyasal, ekonomik özellikleri, her dönemde güç dengesi ve işçi sınıfının belirli nesnel ve öznel durumlarının belirli ölçüleri bizi gerçek anlamda siyasal erke yaklaşmak ve toplumsal devrimi ilerletmek üzere taktikler geliştirmeye mecbur ediyor. Ancak “sosyalist devrimin taktik yandaşı” gerçek dünyayı değiştirmekle ilgilenmez, siyasal erkin proletarya tarafından ele geçirilmesiyle ilgilenmez. O yalnızca bir taktik olarak “siyasal erk hemen ele geçirilmeli” diye bağırabildiğinde sosyalisttir, nesnel açıdan siyasal erk ele geçirilemediğinde bu cemaate bir iş kalmayacağıysa açıktır. Kendini sosyalist saymak isteyen küçük burjuva demokrasisinin bu görünümünün sonu pasifizm veya liberalizmdir. Siyasal erke ilişkin gerçek savaşımla ilgilenmez, belirli dönemlerde toplumsal devrimin yolu üzerindeki engellerle ilgilenmez, işçilerin partisinin dönemsel müteffikleriyle ilgilenmez, “sosyalist devrim döneminin sosyalisti” olduğundan ya eve gidip proletaryanın siyasal bilinçsizliğinden yakınır veya bir daha sosyalist metinler ve belgeler arasında kolaycı zihnini doyuma ulaştırır ya da siyaset meydanına çıkıp sosyalist olduğu mavalını “sosyalist devrimin koşullarını hazırlamak” üzere durumu iyileştirmek için liberal, reformist pratiğiyle taçlandırır. Bu yüzden düne kadar “devrimin bu aşamasının” demokratik olmasından dolayı işçi sınıfı içinde sosyalist propaganda, yaygınlaşma, büyüme ve örgütlemeden korkan, “sol hastalığı”, “troçkizm” tehlikleri karşısında sürekli uyarıda bulunan küçük burjuvazinin iflas etmiş devrimciliği bugün siyasal beceriksizliğini, taktiksziliğini, pasifizmini “sosyalist devrim aşaması” örtüsü altında saklamış, bilgi kuramı ve Marksizm’in köklerini Hegel’de ve Hegel’den öncekilerde bulmak üzere kuramsal çalışmaya yönelmiş işçi sınıfı içinde sosyalist (hatta demokratik) propaganda ve örgütleme görevini bütünüyle boş vermiştir.
Öyleyse bizim tartışmamız kimlikle ilgili bir tartışmadır, sonuçlarını bizim sürekli çalışma yönteminde göstermelidir. Sosyalist devrimciliğin zorunluğundan söz ettiğimizde “devrim aşaması” ile ilgili tatktik tartşmasını göz önünde bulunduruyor değiliz tersine şu veya bu ülkede belirli bir devrimin nesnel özelliklerinden, “İran devriminin aşaması”ndan bağımsız olarak komünistler için proletaryanın toplumsal devrimini örgütleme zorunluğuyla ilgili daha derin tartışmayı söz konusu ediyoruz. Sürekli olarak sosyalist olduğumuzu söylüyoruz, sürekli olarak işçileri komünistleştirmeye, komünist işçi komiteleri ve birlikleri kurmakla ilgileniyoruz, sürekli olarak işçilere siyasal erki ele geçirme zorunluğunu öğretiyoruz. Çalışmamız işçileri komünistleştirmek, kapitalizmin bir gün daha sürmesinin insanlığın tüm sefaletinin sürmesi anlamını geldiğini, ivedilikle, hemen kapitalizmin yıkılması gerektiğini derinden kavramış komünist ilerici işçilerin safını oluşturmaya yöneliktir. Bu komünist saf, bu komünist parti tam bu noktada “taktik” kavramına varıyor. Kapitalizmin derhal yıkılmasının bu veya şu belirli aşamada zorunlu olarak olanaklı olmadığı, çeşitli mücadele biçimlerini, çeşitli cephelerde bulunmayı, çeşitli taktikler edinmeyi gerektirdiğini bu noktada öğreniyoruz.
Biz başlangıçtan beri bu görüşü temel aldık. Toplumun ekonomik, siyasal gelişiminin çeşitli evrelerini saymalıyız, İran sol hareketi içinde faaliyet eden onlarca oportünist, revizyonist örgüt gibi “devrim aşaması” bahanesiyle yeni demokrasiyi, üretici güçlerin gelişmesini işçi sınıfının ereği olarak lanse edip bütünsel sınıfsal bilincini bulandırmamalıyız. Biz daha ilk broşürümüz olan “İran Devrimi ve Proletaryanın Rolü, Ana Hatlar”da sosyalist olduğumuzu, sosyalizm için savaştığımızı ilan ettik, sonra taktik bir çözümleme olarak o belirli uğrakta derhal, dolayımsız sosyalist devrimin olanaklı olmadığını gösterdik. Bugün komünist çalışmayla ilgili tartışmamız tam olarak bir yandan komünist kimlikle ilgili bu ilkesel görüşte öte yandan taktik sorunların örgütsel faaliyetimizde niçin doğru biçimde yansımadığı, popülistlerle pratikteki farklarımızı kuramsal farklarımızın ölçüsünde açık, belirgin biçimde göstermediği noktasında yoğunlaşmalıdır.
Biz komünistiz, her durumda işçi sınıfını siyasal erki ele geçirmeye hazırlamalıyız. Taktikler sorunuysa özel koşullarda, işçi sınıfının siyasal erki derhal ele geçirmesinin olanaklı olmadığı durumlarda, sınıfsal çıkarlarının bilincinde olan proletaryanın siyasal erke nasıl yaklaşmalı konusuyla ilgilidir.
Öyleyse sürekli devrimci eylemimiz sürekli komünist çalışmamız ve sosyalist devrimciliğimizdir, bu da işçi sınıfının bütünüyle devrimci biricik eylemi olan toplumsal devrimini örgütlemek, işçi sınıfını bilinçlendirmek, birleştirmek, en iyi, en mücadeleci işçileri komünist parti saflarında örgütlemekten oluşur. Örgüt kuramımız da bu devrimci eylemi örgütleyip yöneten örgütü kurmak ve berkleştirmekten başka olamaz. Bu örgüt sürekli, aralıksız, her zaman, bu yüzden her durumda ivedilikle, işçilerin komünist örgetlenmesini gündemine alır, işçi sınıfını nihai çıkarları konusunda bilinçlendirir, sınıf içinde komünist üsler oluşturur aynı zamanda her dönemde özel görevlerini bilir, bu özel görevleri gerçekleştirmek üzere bu örgütlenmiş sınıfı ve öncülerini her dönemde harekete geçirir. Komünist taktik bu devrimciliği varoluş nedeni olarak seçmiş örgüt için anlam kazanır. Yalnızca işçi sınıfını bağımsız, özgül sınıfsal çıkarları temelinde örgütleyen örgütün taktikleri –son yıllarda popülist örgütler deneyiminde gördüğümüz- “örgüt taktiği” değil de sınıfsal taktik olabilir. Komünistler tanım gereği fiilen süren canlı devrimler ve mücadele hareketlerinden ayrı duramazlar, çünkü onlar bilinçli proletaryanın siyasal erki ele geçirebilmesi için çalışıyorlar, gerçek dünyada gücün yalnızca bilfiil, gerçek hareketlerin gelişimi ve büyümesiyle elde edilebildiğini biliyorlar. Ancak bu gerçek sürece katılmak için komünist örgüt ve parti temelde (sürekli) taktik belirleyen güç olan işçi sınıfı gücünü, temel sınıfsal çıkarlar temelinde bir başka deyişle taktik olmayan çıkarlar temelinde örgütlemeye çalışmalıdır. “Taktik” parti ile sınıf ilişkisinin üzerinden tanımlanabileceği bir kavram değildir. Tersine gerçekten komünist ve proleter taktikleri belirlemek sınıfı temel çıkarları çevresinde örgütlemek üzere mücadele koşuluna bağlıdır. Yoldaşlardan biri proletarya diktatörlüğü mekanizmasının, işçi sınıfı yönetiminin devamının yıllar boyunca işçi sınıfı içine yerleşmiş, onu zamanında harekete geçirip siyasal erki ele geçirmesinde ve korumasında yönlendiren yüzlerce ve binlerce komünist işçi çekirdeklere dayandığı anlamına gelen Lenin’in önemli bir cümlesini alıntıladı. Bir başka deyişle proletarya diktatörlüğü yıllardan beri farklı evrelerde sürekli olarak Bolşevikler tarafından komünist çalışma yoluyla işçiler arasında örgütlenmişti.
Biz ne yaptık? Bu görevi ihmal ettiğimiz ölçüsünüde Leninist örgüt kuramınının en temel ilkesi olan toplumsal devrimi örgütlemeyi örgütün sürekli gündemine almayı gerçekleştirmedik. Aynı ölçüde Leninist örgüt kuramına dayanmıyorduk, kuramsal düzeyde, propaganda ve yayma düzeyinde bile sosyalizm için mücadele ettik, örgütsel eylemde ise devrimci-demokrat eylem alnıyla sınırlı kaldık. Bunun da anlamı pratikte küçük burjuva devrimciliğe dayanmaktan başka değil. Sosyalizmi sözcüğün gerçek anlamında komünist işçileri örgütleme olarak görmeyen kişi doğal olarak komünist işçiler safını örgütlemez. Burada yoldaşlardan birinin sınırlı “örgütçülük” formülasyondan yaptığı tek yönlü çıkarıma göndermede bulunmak istiyorum. Yoldaş bu formülasyona dayanarak “biz işçileri sosyalistleştiriyoruz, popülistler onları örgütlerine çağırıyorlar” sonucuna vardı. Örgütümüz komünistse görevimiz kesinlikle işçileri yalnızca ve yalnızca kendi örgütüne çağırmakla yükümlüdür. Komünist işçiler örgütlü olmalı, hem de bizim saflarımızda. Niçin dağınık olsunlar veya başka örgütlere, küçük burjuva örgütlerine katılsınlar? Komünist partiden başka bir komünist mı var, işçi sınıfının kurtuluşunun komünist partisinde ve örgütünde örgütlenmekten başka yolu mu var? Bugün önümüzde duran görev yalnızca işçileri sosyalistleştirmek değil onları kendi partimizin saflarımızda örgütlemektir. Bu bizim ivedi, günlük, sürekli çalışmamızdır.
Niçin buna pasif siyasal çalışma adı takılıyor? (Bundan öte pasif siyasal çalışma adı önceki dönemlerde yalnızca “rejim karşıtı” siyasal çalışmaya veriliyordu). Bizim çalışmamız pasif değil. Proletarya devrimini sürekli örgütleme işi “pasif” değil. Komünist çalışma militandır. Sosyalizm Komünist Manifesto’nun yayınlanma gününden beri militandı. İşçileri komünist partide örgütlemek, parti saflarını büyütmek, özel koşullardan bağımsız olarak öncü işçileri ve geniş işçi kitlelerini kendi sınıflarının bağımsız çıkarları konusunda bilinçlendirmek, burjuvazinin bilerek ve kasıtlı olarak işçi sınıfı saflarını dağıtmaya çalıştığı her yerde, burjuva toplumunun ekonomik, siyasal, kültürel gerçeklerinin bu dağınıklığı artırdığı her uğrakta işçi sınıfı saflarını birleştirmek, bu yolda yılmadan mücadele etmek, işçi sınıfını bütün koşullarda siyasal erke yaklaştırmak, sosyalizm yolunu açan bütün devrimci hareketleri derinleştirmek ve yönlendirmek, evet bu kendinde komünist devrimci çalışmadır. İster devrim olsun ister olmasın, ister düşme dönemi olsun ister yükselme dönemi bizim devrimciliğimiz siyasal duruma düğümlenmiş değildir. Bizim devrimciliğimiz kendindedir, anlamını komünist ereklerimizden, burjuva toplumunda belirli bir sınıf olan proletaryanın sürekli, aralıksız mücadelesinin bu ereklerle yakın ilişkisinden alır. Bu bizim tanıdığımız militan sosyalizmdir.
Tartışmanın düğüm noktasını bir daha yineliyorum. Bilinçlendirme işinde sosyalizmi göz önünde tuttuğumuz halde devrimci eylemi örgütlemede, genel olarak örgütleme konusunda gerçekte küçük burjuva devrimciliğine dayandık, bundan dolayı genel demokratik devrime uygun bir örgüt oluşturduk. Gerçekte ilk programımızın 8. Maddesinde, şimdi de Komünist Parti Programı’nda Leninist örgüt kuramının ana hatlarını dile getirdik. Bu kuram komünist örgütün varlık nedenini ve ereğini, faaliyetinin özelliklerini ve içeriğini, örgütün pratik yöntemlerinin temelini oluşturan ilkeleri açıklamıştır. Bizi mücadele alanına çağıran toplumsal devrim kendine uygun yöntemleri ve örgütü de açıkça tanımlamıştır. Komünist parti işçileri bağımsız sınıfsal çıkarları konusunda bilinçlendirmek, onları kendi bağımsız saflarında örgütlemek, işçi sınıfını siyasal erki ele geçirmek üzere harekete geçirmek istiyor. Belirli siyasal koşullarda, belirli uğraklarda erke nasıl yaklaşması gerektiğini kavrıyor. Komünist parti sürekli olarak karşı devrimin çabalarını, ister devlet içinde örgütlü kaşı devrim olsun ister opozisyon içindeki karşı devrim, boşa çıkarmaya çalışır, bütün özel koşullarda farklı alanlarda mücadele etmesinin ışığında son ereğini daha iyi tanımaya çabalar. Böyle bir partinin günlük pratik yöntemleri nelerdir? Yukardaki kalkış noktasını kendi örgütsel varlığımızın temeli olarak alırsak bu sorunun yanıtı olan partik yöntemleri belirleme oldukça kolaylaşır. Ancak devrimciliğimizi küçük burjuva sosyalistleri gibi “rejim karşıtı” veya demokratik mücadelede özetlersek saydığımız bütün eksikliklerin bizde de belireceği açıktır. O zaman komünist çalışma karışık görünür, anarko-sendikalist hareketler işçi faaliyetimizi kaplar, işçi sınıfının sosyalist örgütlenmesi unutulur, sürekli, devrimci komünist çalışma taktik esneklikle karşıtlık içinde görünür, örgütçülük tehlikesi bizi tehdit eder. Bütün bunlar olanaklı çünkü önümüze koyduğumuz sınıfsal ereklerden ödün vermek ve siyasal dar görüşlük tüm bu eksikliklere karşın varlığımızı sürdürmemizi ve başarılı olduğumuz yönler bulmamızı sağlar. Ancak toplumsal devrimin kendi belirleyici özellikleri vardır, hiç bir anarko-sendikalist veya örgütçü bu özelikler temelinde kendini başarılı sayamaz. Şah veya Humeyni rejimini yalnızca anarko-sendikalistler, popülistler veya sektaristler değil darbeciler de devirebilir. Ancak proletaryanın toplumsal devrimi bizi komünist yöntemler edinmekle yükümlü kılıyor. Küçük burjuva yöntemlerle komünist ereklere varılamaz. Sürekli devrim ve mücadele iddiasını yalnızca örgütünü “rejim karşıtı” veya demokratik devrim mücadelesi temelinde oluşturmamış, bütün varlığını böyle bir mücadeleyle sınırlamamış, şimdiden komünist yöntemleri olan, sosyalist devrim için, proletarya diktatörlüğü için örgütleyen, propaganda yapan kişi taşıyabilir çünkü devrimin sürekliğinin güvencesi bugünden örgütlenmiş güçlü sosyalist proletaryanın varlığıdır. Aksi taktirde bütün devrimler, ne denli büyük olurlarsa olsunlar, burjuvaziye teslim edilmiş olur.
Bir başka noktaya değinmem gerek. Leninist partiyi örgütlemeye girişmek gerçekte partili (komünist) mücadeleye başlamak demektir. Biz yalnızca gerçekten komünist faaliyetin, bizim komünist programımızı seçmeye dayanan ve bu programdan kaynaklanan yöntemlerin komünist partiyi yaratıp büyütebileceğini iddia ediyoruz. Komünist partinin varlığı komünist yöntemler edinmeye bağlıdır. Parti, komünist olmayan yöntemler edindiğinde, yok olur. Çünkü Komünist Militanlar Birliği komünist yöntemler edinmeksizin bu erekleri gerçekleştiremiyorsa kendine Komünist Parti adı verdiğinde de aynı durum yinelenir. Bugün komünist yöntemler edinmenin zorunluğunun ifade edilip berkleştirilmesi bir kaç ay önce Komünist Parti Programı’nın berkleşmesi mücadelesi kadar yaşamsallık kazanmıştır. Bu yöntemleri yalnızca KMB içinde değil komünist hareket içinde berkleştirmek Kongre’mizin önemli görevidir.
Bugün Kongre’den eski bir bayrakla, Leninist yöntemin mücadele bayrağıyla çıkıyoruz. Kanımca bizim Kongre’mizle komünistler uzun bir duraklama döneminden sonra, bir daha Leninist parti kuramıyla, böyle bir partiyi kurma sarsılmaz istemiyle sahneye çıktılar. Biz artık yalnızca kuramsal açıdan değil pratikte de yakamızı komünizmin ve komünist çalışmanın burjuva ve küçük burjuva çarpıtmalarından kurtarmış bulunuyoruz. Tartışmayı ilerlettiğmde, komünist çalışma yöntemlerini farklı alanlarda bir bir açıkladığımda varolan baskı koşullarında bile örgütsel büyümemiz ve berkleşmemiz için ne denli uygun zeminlerin bulunduğunun, burjuvazinin küçük burjuva sosyalist örgütler karşısında sahip olduğu [polisiye] üstlünlüğe komünistler gibi faaliyet eden komünistlere karşı sahip olmadığının ortaya çıkacağına inanıyorum.
Mansur Hikmet
Turkish translation: Siyavash Azari
m-hekmat.com #2490tu.html
|