Safa Haeri: İlk sorum günümüzdeki duruma ilişkin. Enformasyon Bakanlığı şaşırtıcı bir bildiride siyasal muhalifler ve aydınların öldürüldüğü son olaylara bazı elemanlarının katıldığını duyurdu, ruhani lider Hameney ise bir bildiri yayımlayarak bu senaryonun biçimlenmesine katkıları bulunan yabancıları kınadı. Mansur Hikmet: Bunda şaşılacak bir şey yok. Bu [Hameney’in] her zaman söylediği sözdür, ayrıca bunun komplonun sonu olmadığını da söyledi. Bu anlamda tehditlerini sürdürüyor. Görünene göre katliamın resmi yorumunun son biçimi konusundaki çekişmeleri ve siyasal alış verişleri daha sona ermiş değil. Bence Enformasyon Bakanlığı’nın böyle bir şeyi üstlenmesinin en önemli nedeni halkın bundan daha azıyla yetinmeyeceğiydi, bu da rejimin durumunu daha da tehlikeye sokardı. Belki Enformasyon Bakanlığı’nda bazı kişiler ödün verilmesi gerektiğini hatta başka birilerinin kurban edilmesi gerektiğini ayırt etmiştir. Bence önemli olan şey İranlılar’ın artık kendi kulaklarıyla İslam Cumhuriyeti Enformasyon Bakanlığı’nın masum insanları katleden bir öldürme makinası olduğunu duymalarıdır. Bu bir anlamda halktan korkunun dışavurumudur. Bir cümleyle söylersek Enformasyon Bakanlığı’nın bu şaşırtıcı kararı İslami rejimin yetkililerine halk tarafından dayatılmıştır. Bu karar aynı zamanda rejimin kırılganlığının da göstergesidir. Safa Haeri: Rejimin durumu ve konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Mansur Hikmet: Şah’ın bir ara “devrimin sesini duydum!” dediğini anımsıyor musunuz? Bu rejim de Şah’ın o konumundadır. Bunlar da devrimin sesini duyuyorlar. Hemen hemen bütün önderleri diz çökmüş durumdalar. Artık birlikte değiller. Egemenler arasında şiddetli bir savaşım sürmektedir. Bazılarının Hameney’i yabancıları kınadığı için eleştirdiklerini duymamız olağandışı. Ayrılıkları düşünülebilenden çok daha fazladır. Bu ayrılığın büyüklüğü Hameney gibi bir şahsın Enformasyon Bakanlığı’nın bildirisini imzalamasına neden oldu. Kanımca İslam Cumhuriyeti katlıamların kendi işleri olduğunu zimnen kabul etmiş durumdadır. Kendilerini tehlikeli bir yokuşun ucunda görüyorlar. Safa Haeri: Acaba rejim için bir ömür biçmek uygun mu? Mansur Hikmet: Bu soruyu yanıtlamak güç bir iştir. Yine bir yıla kadar İslam Cumhuriyeti’nin ülkedeki muhalifleri görmezden gelemeyeceği gibi onları bastıramayacağını da düşünüyorum. Rejim hala muhalifler karşısında üstün konumdadır ancak görünene göre rejim güvenlik birimleri ve casuslarını çalıştırmak için morallerini yükseltmeye gereksinim duyuyor. Gelin bir ila bir buçuk yıl üzerine iddiaya girelim, kim bilir? Belki de rejim çok daha önce yok olur! Safa Haeri: Sizce bunlar son suikast dalgalarını niçin başlattılar, bunların arkasında kimler var? Mansur Hikmet: Sanırım ilk adımı (tutucuların denetimi altındaki Ensar-i Hizbullah gangsterleri çetesi) Şalamçe grubu ve etkileri Hamaney’in de çok ötesine geçen dini liderin çevresindeki baskı grupları tarafından atıldı. Bence Hameney katliamlardan haberdardı ve onları kutsuyordu, ancak bunun ona da dayıtılmış olması olanaklıdır. Bir zamanlar hükümleri bitmiş insanları tutukevlerinde öldürüyor ve adlarını övünerek ilan ediyorlardı. Şimdiyse bazı kendi elemanlarını muhalifleri öldürdüklerinden dolayı cezalandırmak zorunda oldukları bir duruma düşmüşlerdir. Hameney çevresinde uzalşmaz kişiler sahtekar işbirlikçilerin tutklanma emrini imzaladığı için ona çok kızgın olmalılar. Safa Haeri: Sözü biraz değiştirelim. Sizin örgütünüzün adı İran komünist-İşçi Partisi’dir. Komünizmin bir antikaya dönüştüğü ve komünist partilere üyelik kartlarının müzelere ve eskici dükkanlarına düştüğü bir dönemde niçin böyle tuhaf bir isim seçtiniz ve programınızın genel çerçevesi nedir? Mansur Hikmet: Bütün bunları yayınlarımızda açıkça izah ettik. İşçi komünizmi ile herkesin bildiği komünizmden oldukça farklı bir komünizm yorumu sunmak istiyoruz. Sosyalizm gibi komünizmin de çeşitli yorumları ve eğilimleri bulunmaktadır, komünizm de gerçek tarihsel anlam ve içeriğini yitirmiştir. Çeşitli Rus, Çin, Vietnam, Arnavutluk, Romanya, Küba komünizmleri arasında kendi komünizmimizi, Marksizm’e daha yakın duran komünizmi gereksiniyorduk. Temelde nasyonalizm ve dine karşı olan bir komünizmi [gereksiniyorduk]. Oysa Rus ve Çin komünizmleri nasyonalistler ve dine de yer veriyorlar. Bir başka deyişle bugün komünizmin yenilgisi diye sunulan şey Marx ve Engels’in değil bunların yenilgisidir. Toplumlar eşitlikçi bir harekete her zamankinden çok daha fazla gereksinim duymaktadırlar. Bizce komünizm yaşıyor. Ancak özellikle Sovyetler’in dağılmasından sonra komünizm iplerini koparmış uluslararası pazarlar ve uluslararası kapitalizmin saldırılarına karşı duran bir güç olarak gerçek görüntüsüyle sunulmalıdır. Adımızın nedeni bu. Safa Haeri: Gelin aydınlar gibi konuşalım. Komünizm veya eşitlikçilik adı George Orwell’in 1984’ü kitabının bir hortlağının veya özgürlüğün bütünüyle görmezden gelindiği Sovyetler dönemine bir geri dönüşü çağırıştırıyor. Bunları da göz önünde bulundurarak, diyelim siyasal erki ele geçirdiniz, yönetiminizin biçimi nasıl olacak? Acaba insanların temel haklarını ve demokrasiyi tanıyacak mısınız? Acaba monarşistler, nasyonalistler veya Humeyniçiler özgür olacaklar mı? Mansur Hikmet: Bu geçerli bir soru, insanların komünizm ve Marksizm adlarından korkmaları tartışması da ussal bir tartışma. Öncelikle sizin sözünü ettiğiniz korkunun komünizmin düşmanları tarafından icat edildiğini söylemeliyim. Siyasetten üniversitelere, eğitim kurumlarından kiliselere kadar her şeyi kontrol edenler tarafından. Bunlar Marksizm’den tehlikeli bir canavarın görüntüsünü yarattılar. Bu olumsuz hortlakla savaşmak kolay iş değildir. Özellikle Marksizm ve komünizmin doğru bir görüntüsünü sunmak için zaman, enerji, medya aygıtları ve bir yığın mali destek gerekmektedir. Her şey bir yana herkes için ayrımsız, kayıtsız koşulsuz özgürlük tartışmasını ortaya atanın bizim hareketimiz olduğunu övünerek söylemeliyim. Özgürlük konusunda Batılı anlamlarıyla konuşan ilk siyasal hareket biziz. İnsanların ağızlarına ulusal çıkarlar, dini kutsallıklar veya ulusal bütünlük gibi bahanelerle kilit vurulmasına karşıyız. Bazı nasyonalist grupların veya monarşistlerin siyasal erki ele geçirmeleri durumunda bizim faaliyetimizi yasaklayacaklarından eminim oysa biz iktidarı ele geçirdiğimizde onlar bize muhalefet etmeye özgür olacaklardır. Biz herkes için özgürlüğe, özellikle de dinsizlere ve din karşıtlarına inanıyoruz. Başkalarına inanacaksanız bize de inanmalısınız. Ancak bu konuda bizim daha güvenilir olduğumuzu düşünüyorum zira bizim dini, kutsal monarşi gibi kaygılarımız bulunmamaktadır. Kadın ve erkeğin gerçek eşitliği için, idamın kaldırılması, uyuşturucu bağımlıların sağaltımı, çocuk hakları, seks işçilerinin hakları için gerçekten çalışan biricik örgüt belki de sadece biziz. Gerçek, Bolşevikler’in ilk zamanları kısa bir süre dışında, bizim gibi hiçbir hareketin siyasal erki ele geçirmediğidir. Biz böyle bir deneyime sahip değiliz ama daha şimdiden din İran, Afganistan, Pakistan ve Cezayir’de bu deneyime sahip, nasyonalizmin de Yugoslavya deneyimi bulunuyor. Safa Haeri: Sayın Hikmet, siz güzel şeyler söylüyorsunuz ve vaadettiğiniğiniz yönetimden de güzel bir imge sunuyorsunuz. Pek iyi, sizin sözünü ettiğiniz bu özgürlük kendi örgütünüzde uygulanıyor mu? Mansur Hikmet: sorunuzu anlayamadım. Burada sözünü ettiğim her şey bizim program ve tüzüğümüzde mevcuttur. Safa Haeri: Programı unutun. Benim sorum basit. Kendi aranızdayken birileri özgürce kendi görüşlerini, lider olarak sizin görüşünüze uymasa da, bin bir günahla suçlanıp dışarı sürülmeksizin dile getirebilir mi? Devrim Muhafızları’nın rejim muhaliflerine yaptığı gibi dili kesilecek mi? Mansur Hikmet: Siz bizim parti içinde uyguladığımız eşitlik ve özgürlüğü Batılı partilerle, örneğin Britanya İşçi Partisi’yle dahi karşılaştırdığınızda bizim çok daha ilerici olduğumuzu göreceksiniz. Keşke bizim kongremize katılabilseydiniz. Keşke kongremizi aleni yapabilseydik. Oturumlarımızı gizli gerçekleştirmemizin nedeni bizi dikkatli olmaya zorlayan İslam Cumhuriyeti’nin cinayetleridir. Bilginizin olması için söylüyorum, partimizin bütün kararları oylama yapılarak alınmaktadır ve çoğunluğun kararıdır. Bütün komitelerimiz, bürolarımız ve sekreterler bürolarımız seçim yapılarak belirlenmektedir. Hepsinin olmasa bile opozisyon örgütlerinin büyük çoğunluğunun tersine yetkililerinin gerçek kimliğini bir tek bizim partimiz açıklıyor. Bütün yayınlarımızın yazarları ve çalışanları açıkça tanıtılmışlarıdr. Bütün yazılarımız yazarlarının adını taşıyor. Bazı yayınlarımız en azılı düşmanlarımızla söyleşileri dahi içeriyor. Safa Haeri: Son dönemde İran Petrol İşçileri’ni desteklemek için bir kampanya örgütlediniz. Kampanyanızın boyutları öylesine büyüktü ki herkes sizin tüm dünyada kolları olan büyük bir parti olduğunuzu düşünüyor. Çünkü yerel ve uluslararası birçok sendika ve birlikten imza toplayabiliyorsunuz. Acaba gerçekten bu ölçüde büyük müsünüz? Tüm bu ülkelerde gerçekten kollarınız bulunuyor mu? Örneğin Avusturalya ve Japonya gibi uzak ülkelerde bile? Mansur Hikmet: Şu an İspanya, Portekiz ve İtalya dışında tüm Batı Avrupa ülkelerinde kollarımız bulunuyor. Amerika, Kanada, Avusturalya, Japonya’da, Pakistan, Türkiye ve Irak’ta da varız. Sol örgütlerinin çoğunluğunun tersine radikal olmamızın büyümemizi önleyeceğini düşünmüyoruz. Solcular etkili olabilmek için daha ılımlı olmalılar deniliyor. Bense ne kadar kendimiz olursak o kadar iyi diye düşünüyorum: Radikal ve makzimalist olmamız elimizdeki bütün sermayemizdir. Safa Haeri: Maksimalizmle ne kastediyorsunuz? Mansur Hikmet: Bize ait olduğunu düşündüğümüz her şeyi elde etmek istiyoruz. Örneğin eğer İran’da halkın %15’i gerçekten dinsiz, özgürlükçü, aydın ve enternasyonalistse bizim ülkülerimizce çekilmelidir. İran nüfusunun yarısını oluşturan kadınların büyük bölümü bizim yanımızda yer almalılar çünkü biz kadın ve erkeğin gerçek eşitliği için mücadele ediyoruz. Bizim sosyalist toplumumuzda barınma, beslenme, eğitim, taşımacılık, gönenç ve temel hizmetler ücretsiz olarak herkese sunulacaktır. Safa Haeri: İsveç bir zamanlar böyleydi ama çöktü. Sizin ideal toplumunuzu belki kibbutz’da gerçekleştirebiliriz… Mansur Hikmet: Belki. Safa Haeri: Dünya hakkında konuşalım, kendi bölgemiz Ortadoğu’dan başlayalım. Sizce İsrail dahil bölge ülkelerle ilişkiler nasıl olmalıdır? Mansur Hikmet: Ben kişisel görüşlerimi söyleyeceğim, bunlar örgütsel görüşler olmayabilir. Arap ülkelerini düşünelim. Hepsi olmasa da çoğunluğu kokuşmuş, diktatörlük, despotik ve gericidirler. İsrail’le temel sorunumuz bu ülkenin din üzerine kurulmasıdır, bu da bizim din, cinsiyet, etnisite, ırk vs.den bağımsız dünya insanlarının eşitliği yönündeki siyasetimize karşıdır. Günümüzde [eşitlik] İsrail’de geçerli değildir. Öte yandan biz İsrail’i burada doğan bir ulus gibi düşünüyoruz. Siyasal açıdan İsrail daha modern, daha Batılı ve daha demokratiktir. Özel tutukevleri bulunuyor ama eleştiri olanağı da var. Kral Hüseyin ve Kral Fahad’ın tutukevlerinde olacağını düşünmediğim bir olanaktır bu. Biz ayrıca İsrail’i bu ülkedeki Araplar ve burada doğanlara uyguladığı siyasetlerinden dolayı protesto ediyoruz. Bizce bu siyaset insanlık karşıtı, uygarlık düşmanı ve anti demokratiktir. Ancak belki de bu sizin sorunuzun konusu olmayan başka bir tartışmanın konusudur. Safa Haeri: Haklısınız, şunu sormak istiyordum: Acaba İran İsrail’le diplomatik ilişki kurmalı mıdır? Mansur Hikmet: Biz iktidardaysak İsrail devletini tanıyacağız. Ayrıca barış sürecini destekliyoruz. Biz İslami Cihat ve Hamas gibi örgütlerin faaliyetlerini İsrail’den dolayı değil kendi insani ilkelerimizden dolayı kınıyoruz. Ancak bütün samimiyetimiz ve var gücümüzle Filistin halkının haklarını elde etme haklı mücadelelerini destekliyoruz. Ancak kraldan çok kralcı da olmamalıyız. Filistinliler İsrail’le görüşme kararı aldılarsa biz onlara görüşmeyin diyemeyiz. Bence İsrail-Filistin sorunu çözülmedikçe bölge barış ve uygarlıktan yoksun kalacaktır. Bölge halkına Arabistan gibi kokuşmuş, despotik rejimlerden kurtulmada ancak gerçek bir barış yardım edebilir. Tabi Suudi Arabistan ve Afganistan gibi rejimlerin korunmasında ABD’nin rolünü de azımsamamak gerekir.
Turkish translation: Siyavash Azari m-hekmat.com #3220tu.html |